Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

12 Eylül 2010 Pazar

Kayıp Çocuklar mı Kaçırılan Çocuklar mı?

05 Nisan 2010

Her geçen gün çocuk hakları konusunda duyarlılığımızın artışı bir çok farklı konudan da haberdar olmamızı sağlıyor. Daha önce aklımıza bile gelmeyen bazı davranışların aslında çocuk için yanlış olduğunu öğrenebiliyoruz. Ama bazı konular da gözümüzün içine girermiş gibi ortaya çıkıyor ve dehşetle bakmamıza  neden oluyor. 

Türkiye bir çok sosyolojik ve topografik nedenden dolayı dünyada yaşanan sorunları hemen içine alan ve kısa sürede büyük ölçekli olarak yaşamaya başlayan bir ülke. Yönetici düzeyinde sorun çok büyüyünceye kadar yok sayma geleneğinin hala sürdürülüyor olmasının yanı sıra her geçen gün artan nüfus da buna neden olmakta.

Suç, günümüzde çok koldan ve organize olmuş bir şekilde işlenmekte. Bunun en somut örneği de uyuşturucu, cinsel sömürü ve kara para üçgeninde gözüküyor. Uyuşturucu bizim bir ara geçiş ülkesi olmamız nedeniyle çözmediğimiz ve her geçen gün de artarak karşımıza çıkan bir sorunumuz. Uyuşturucu trafiğimizin artıyor olması diğer sorunların da  artması sonucunu getiriyor.

Bunun sonucu olarak da her gün yeni bir problemle tanışıyoruz. En son örneklerden birisi kayıp çocuklar. Böyle dediğiniz zaman bu olaya biraz daha optimistik bir bakış açısıyla yaklaşıyorsunuz demektir. Hemen bu çocukların evden kendi istekleriyle kaçtığının kabulüyle olaya başlıyorsunuz. Ama sonuçta yine sokakta organize suç örgütlerinin eline düştüklerinde değişen bir şey olmuyor. Aynı şekilde kullanılan çocuklar oluyorlar.

Bu açıdan kaçırılan çocuklar daha doğru bir terminoloji. Çünkü ilk aşamada olmasa da sonraki aşamada bu çocukların yine evden değilse de sokaktan kaçırılması gerçekleşiyor. Bunu göz ardı etmeyelim.

Çocuğu olmayanların çocuk çeteleriyle anlaşarak çocuk almaları ve evlat edinmeleri yaygın bir konu. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere kaçırılan bu çocukların izini sürebilmek de çok zor olduğu için çoğunun ortaya çıkmadığını ve sorunun da sayısal düzeyde düşük gözükmesinin bu olayı çok üzerine düşülen bir organize suç boyutuna dönüştürmediğini görüyoruz. Ama sonuçta insan kaçakçılığından bahsediyoruz.

Organ ticareti de bir başka problem. Çünkü bununla ilgili hereksin dedikodu düzeyinde birbirine anlattığı daha doğru söylemle e-mail yoluyla yolladığı “otobüste bayıldı, küvette uyandı, böbreği yoktu” anlatımlarının çok yayılmasıyla insanlar önce korktu ama sonra kanıksadı. Burada şu soruyu sormak gerekiyor. Organ nakli için çocuk kaçırma, insan kaçırma gerçekten yaşanıyor mu? Evet yaşanıyor.

Yakın zamanda kamuoyuna da yansıyan Bostancı’da özellikle İsrail’den gelen hastalarına organ bularak ameliyat yapan bir zamanlar üniversitede akademik pozisyonlarda yer alan bir cerrahın  haberleri daha unutulmayacak kadar taze. Bu olaylar yaşanıyor. Organ naklinin tıp dünyasında gerçekleşebilir duruma gelmesiyle beraber organ bulmanın iki yolu oluştu. Organlarını satanlar ve kriminal yoldan organ bulunması. Kriminal boyutta da çocukların organlarının ilk sırada yer alması  çocuk kaçırmalarda organ almanın önemli bir sebep olarak karşımıza çıkmasına neden oluyor.   

En çok gözüken nedenin çocukların cinsel sömürüde kullanılmaları amacıyla kaçırılmaları. Dünyada yaygınlaşan seks turizminde en çok talep gören olgunun da çocuklar olması olayın vahametini de artırıyor. Ülkeden ülkeye sadece bu amaçlı gelen turistlerin olması ve bizim de gelinen ülkeler içinde yer almamız bu soruna bir an önce el atılması gerektiğini ortaya koyuyor. İstanbul, Bodrum, Kuşadası Marmaris diye başlayan bir listeyle bunu detaylandırmak da mümkün. Ciddi ve büyüyen bir problemimiz olduğu kesin.

Çocukların genelde güneydoğudan büyük şehirlere getirilerek dilencilik yaptırmak, hırsızlık yaptırmak için kaçırılmaları da son yıllarda artan olaylardan. Ceza yasasının çocuklara uyguladığı ceza indiriminden yararlanmak isteyen organize suç çetelerinin çocuklara yöneldiği ve çocuk çeteleri oluşturduğunu izliyoruz. Özellikle bu çocukları uyuşturucuya alıştırdıktan sonra çetede kullanılması ve korkutarak bu işte tutuyor olmanın yaygın yöntem olduğu da bilinmekte.

Burada yeni ceza yasasını yaparken Adalet Bakanlığının çocuklara ceza verilmez kısmını çok doğru olarak hemen uygulamaya koyarken, bu çocuklar rehabilitasyon merkezlerinde diğer çocuklar gibi bir yaşamları olması için uyum süreci yaşamaları ve eğitim almaları kısmının hiç dikkate alınmaması ve uygulanmaması sonucu çocuklar polisler tarafından yakalanıp bırakıldılar. Yüzlerce defa yakalanıp bırakılan çocukların suç makinasına dönüşmelerini izleyen polislere de nasıl olsa beni bırakacaksın şeklinde yaklaşımlarıyla cezanın en önemli boyutu olan caydırıcılığın bizzat Devlet düzeyinde nasıl yok edildiğini de izliyoruz.

Görüldüğü üzere çocuk kaçırılma konusu da diğer risk altındaki çocuklar problemlerinde olduğu gibi iç içe geçmiş bir durum. Her düğüm bir öteki düğümün açılmasına neden oluyor. Ya da bizde olduğu gibi her düğüm diğerini daha da karmaşıklaştırıyor.

Problemin çözümü de önce probleme doğru isim koymakla başlıyor.   

Hiç yorum yok: