Bu son iki haftadan beri sürekli gündemde olan cinsel istismar mağduru bir çocuğun ruhsal travmaya maruz kalmadığı raporu ve buna bağlı tartışmaları izliyoruz. Bu konuda hem adli tıp uzmanı olarak hem de çocukta istismar konusunda çalışan bir uzman olarak birçok görüş verdim. Burada problemin farklı boyutları olduğunu unutmadan kısaca olaya bir kez daha göz atmanın yararlı olacağını düşünüyorum.
Önce problemleri ortaya koyalım ;
1. Olay meydana geldikten sonra mahkeme aşamasına neden mağdur getirildi? Neden ifadesi başka bir ortamda psikolog gözetiminde görevlendirilen bir yargı mensubu tarafından alınmadı?
2. Neden Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu avukatları, saldırganın serbest bırakıldığı duruşmada hazır olup bu karara itiraz etmediler? SHÇEK toplumsal baskılar sonrası mı devreye girdi? Eğer öyleyse Nimet Çubukçunun dedikleri ne kadar doğru?
3. Çocuk bu olaya maruz kaldıktan sonra neden bir başka ilin merkezine götürülmedi ve olayın yaşandığı yerde kaldı? Travmanın etkisini azaltmak için bir başka yere götürülme modeli neden burada uygulanmadı?
4. İlk ifadeleri Emniyette alınırken burada emniyetteki görevli sosyal hizmetler uzmanı ve psikologlar hazır bulundu mu? Eğer onlar yoksa ifadeyi kim aldı?
5. Çocuğun ifadesinin değiştirmesinin nedenleri nelerdir? Çocuğa herhangi bir baskı ve tehdit uygulanmış mıdır?
6. Adli Tıp Kurumuna geldiğinde muayene edilmesi sırasında kadroda olmamasına karşın neden bir çocuk psikiyatristi dışarıdan çağrılmamıştır?
7. Neden çocuğun muayenesi öncesi psikolojik testler, zeka testleri, travma ölçümü yapılmamıştır?
8. Benzeri diğer olaylarda da bu kurul yine uzmansız ve herhangi bir test uygulaması olmadan sadece kısa bir gözlem ve sorgulama ile mi muayene yapmaktadır?
9. Bu uzmanların yeterlilikleri nedir? Bu konuda formal ve formal olmayan herhangi bir bilgilenme programına katılmışlar mıdır?
10. Bundan sonraki bilirkişi görüşü nereden alınacaktır?
11. Üniversitenin ilgili kurumlarındaki uzmanlarından görüş alınacak mıdır?
12. Adli Tıp Kurumunun rutin uygulaması düzeltilecek midir?
Buradaki soruların cevabının tartışmalarının sürdürülmesi çok önemlidir. Çünkü bu olay şunu ortaya çıkartmıştır; Yargı-bilirkişilik-tanı-tedavi zincirlerinin nerelerinde aksama yaşanmaktadır? Bu soruların cevabı araştırılmalıdır. Bu konuda Ceza Kanunu yapılırken neden 15 yaş altında bu olaya maruz kalan çocuklara neden ruhsal travma görmeme olasılığı yok denecek kadar azken hepsine ayrı ayrı muayene öngörülmüştür? Bu olaylarda ruhsal travma tüm olguların karakteristik sonucu iken neden muayene istenmiştir? Kanun yapılırken bu muayenenin istenmesi asıl problemi yaratmıştır.
Tabii burada asıl sorun derken Üzmez olayına özel konuşuyorum. Yoksa asıl problem bilirkişilik kurumunun bugün için yetersiz kalan yapısıdır. Bugün sadece 6. kurul tartışılmasına karşın diğer kurulların durumu da içler acısıdır. Çünkü burada da ilgisiz uzmanlıklardan yetersiz kişiler bulunmaktadır. Trajikomik durum burada görev alan kişilerin hiçbir eğitimden geçmeden burada görev alıp kendi uzmanlık konularının dışında da görüş bildirmeleridir. Örneğin 6. kurulda radyolog yaş tespiti için vardır ama ruhsal travma için de görüş bildirmektedir. Aynı şekilde 6. kurulda yer alan kadın-doğum uzmanı ve ürolog hiçbir adli tıp, psikiyatri ve travma eğitimi almamış olmalarına karşın görüş vermekte ve hatta medyaya haklı olduklarını anlatan demeçler vermektedirler.
Burada mahkemelerin kendilerini sorgulaması gerekmektedir. Aslında mahkemelerden de öte Yargıtay kendini sorgulamalıdır. Bugün Yargıtay hala Adli Tıp Kurumundan görüş alınmadığı için kararı bozabilmektedir. Ama bu olay göstermektedir ki asıl Adli Tıp Kurumundan gelen karar sonrası bozma yapılmalıdır.
Son olarak da cezaların caydırıcı olması zorunlu işlemlerdir. Özellikle cinsel suçlarda cezanın caydırıcılığı küçük çocuklar söz konusu olduğunda çok ama çok önemlidir. Bu konuda son olayda bunun ne kadar gerçekleşmiş olduğunu değerlendirmeyi de kamuoyuna bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder