Biz ilginç bir ülkeyiz. Çok önemsediğimizi ve değer verdiğimizi söylediğimiz şeyleri hoyratça ve özensizce harcıyoruz. Söylemde yere göğe koyamadığımız kavramları o kadar kolayca harcıyoruz ki bu kadar tezatlığı yaşayanlar anlamakta çok büyük güçlükler çekiyorlar.
Bunun en iyi örneğini çocuklar oluşturuyor. Çünkü çocuklarımız diye başlayan ve herkesin dilinde olan söyleme göre en değerli varlıklarımız, yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklarımız her şeyimizdir diye giden bu söylemleri dikkate alacak olursak aklımız karışıyor.
Neden aklımız karışıyor? Çünkü bu söyleme göre çocuklarımız için her şeyin en iyisini istememiz gerekiyor. Bu mantıkla yaklaşınca Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalayan ülkeler içinde maddelerini en kolay yaşama geçireceklerden birinin bizim olmamız gerekiyor. Ama pratikte durum tam tersi.
Neden? İşte bunun cevabı bence bir çok örnekle açıklanabilir. Ama çok kısa süre önce yaşanmış olduğu için ve biz bu konuyu daha önce yazmış olmamıza karşın yine dile getirmek mecburiyet oldu.
Konu gösterilerde öne sürülen çocuklar. Geçtiğimiz hafta gündemde terör vardı. Bölücü terör örgütü sempatizanı gösteriler vardı. Karşıt gösteriler vardı. Bunlardan aklınızda ne kaldı? Benim aklımda ağzına kırmızı bez parçası örtmüş ve taş atan çocuklar kaldı. Geçen sefer de başörtüsü giymiş ufacık kız çocukları kalmıştı. En önde bu çocuklarla gösteri yapmayı marifet sanan kişilerin, çocuklarını değerli varlıkları olarak görmediklerini biliyoruz da piyon olarak kullandıklarında o çocukların yaşadıklarının ve yaşayacaklarının hesabını vermeye hazırlar mı?
Çocukları bu kadar çabuk harcayabilmek bize özgü mü? Bir çok şeyin harcandığı gibi çocuklarımızı da sadece bugün elde edilecek küçük yararlar için harcayabilmek biz ve bizim gibi toplumlara mı özgü?
Bu çocuklar çatışmaları yaşıyor, ölüm korkusunu yaşıyor, ölümleri görüyor, bir taraf olup diğer taraftan nefret etmeyi öğreniyor. İkiliği, ayrımcılığı bu yaştan özümsüyor.
Hangi kavramlar için? Hak için, özgürlük için …
Ama en önce çocukların hakları gelmeli. Yaşamayı sadece bugün zannedenlere bunu anlatabilmek kolay değil ama öncelik burada çocukların haklarında. Çocukların hakları dediğiniz zaman da en temel prensibi unutmamak gerekiyor. Yapılan her şeyde çocuğun yüksek yararı en temel kavram. Yaptığınız her eylemde çocuğun yararını gözetmek ve çocuğa ne faydası olabileceğini düşünmeniz gerekiyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesi bunu çok açık belirtiyor. Diyor ki; "Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana-babaya, ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler."
Bunu unutmamız gerekiyor. Bugün baktığımızda sadece ben ve benim gibi düşünenlere yaşam hakkı vereceğim geri kalan herkes düşmanımdır mantığıyla sizden, bizden, dinci-laik, Türk-Kürt ayrımlarıyla olmadık bir ayrımcılık başlatıldı. Sığ kafalar bugün elde edilen küçük yararları büyük zaferler zannediyorlar. Halbuki bilmiyorlar ki bugün saçılan bu tohumlar yarınlarda akla gelmeyecek trajedilerin başlangıcı. Yugoslavya örneğini hatırlatmak bence yeterli.
Bugün baktığımızda çocuklarını eğitemeyen bir Milli Eğitim Bakanlığı, çocuklarına bakamayan bir çocuktan sorumlu devlet bakanlığı ve çocuklarını en öne sürerek eline taş veren, alevli sopalar veren bir yapı var. Çocuklarımıza ne oluyor sorusuna ise cevap verebilmek mümkün değil.
Haklar ve özgürlükler. Yaşamın en değerli ve en önemli kavramlarından ikisi. Çocuklar gibi bir değerle çatışma bir araya geliyorsa bu çarpıklığı bir düşünmek gerekiyor. Bu yamuk yapı devrildiğinde herkes altında kalacak. Bunu da unutmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder