Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Türkiye Sözleşmeden Çekinceleri Ne Zaman Kaldıracak?

13 Ekim 2008

Benim yazılarımı takip edenler her dört yazıdan üçünün konusunu Çocuk Hakları Sözleşmesine ayırdığımın farkındadırlar. Çocuk hakları değil sözleşmesi deyişimin sebebi çocukları ilgilendiren her konu zaten çocukların haklarına direkt bağlantılı ama Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1989’da Türkiye’nin de imzalamış olduğu ve süreç içerisinde Meclisten onaylayarak geçirdiği bir  uluslararası sözleşme.

Sözleşme kabul edilirken Türkiye üç maddesine çekince koyarak imzalamayı tercih etmişti. Bu aslında   yanlış bir yaklaşımdı. Çünkü sözleşme kendi içinde bir bütünlük içeriyordu ve bu maddeleri yok saymak bu bütünlüğü bozan etmenlerdi. Ancak uzun yıllar sözleşme sadece kağıt üstünde kaldığı için hiçbir maddesinin uygulanıp uygulanamadığına bakılmadı. Çocuk Hakları Sözleşmesi sadece kağıt üstünde göstermelik var olan bir metin şeklinde duruyordu. Ne zaman Avrupa Birliği süreci hızlandı, ondan sonra birçok konuda olduğu gibi Çocuk Hakları Sözleşmesinde var olan konular hakkında da bazı mesafeler kaydedilmeye başlandı.

2008 yılında bakıldığında o dönem çekince konulmuş maddelerin uygulamada var olduğunu ve kağıt üstünde çekince konmuş olmasına karşın yaşamda uygulandığını görüyoruz. Bu, iyimser olmamızı sağlayacak ve bardağın dolu kısmını gösteren bir durum. Lozan Antlaşmasına göre sadece dört azınlık olduğunu kabul etmemizi referans göstererek konulan çekinceler bugünkü durumda başka   kültürlerin ögelerinin toplumda yaşadığını görmeyi gerektiriyor.

Avrupa Birliği müktesabatının rüzgarıyla da kültürel hakları konusunda akla hayale gelinmeyecek kadar yol aldığımız da bir başka gerçek. Bunların hepsi güzel olaylar. Ancak unutulmasın ki kağıt üstünde Türkiye bugün çocukları için kültürel hakları kabul etmeyen başka dilde iletişimi yok sayan   bir ülke. 

Türkiye'nin çekince koyduğu maddeler şöyle:

Sözleşmenin kitle iletişim araçlarının çocukların gelişimi için kullanılmasını öngören 17. maddesinin (d) bendi üye devletlerin "kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda"  teşvik edeceklerini söylüyor.

Eğitimle ilgili 29. maddenin (c) bendinde taraf devletlerin, eğitimin, "çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi"ne yönelik olduğunu kabul ettiği belirtiliyor.

30. maddede de "Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların varolduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor. (EÜ)   

Unutulmasın ki Sözleşme, her koşulda "çocuğun yüksek yararı"nın gözetilmesini öngörmektedir. Türkiye, sözleşmeyi 1990'da imzaladı ve 1995'te yürürlüğe koydu. Fakat, Türkiye sözleşmenin kültürel haklarla ilgili maddelerine çekince koydu. Böylece çocukların anadilinde eğitim hakkı, eğitimin kültürel çeşitliliği içerecek şekilde düzenlenmesi gibi sorumluluklarını üstlenmemiş oldu.

Ama bu çekince başka kanunlarla ve uluslar arası sözleşmelerle  bugün anlamını yitirmiş durumdadır. Bunu da devletin en kısa zamanda Çocuk Hakları Sözleşmesi üstünde var olan çekinceleri kaldırarak pratikle teoriği aynı boyutta değerlendirmesi zorunludur. Ciddi bir devlet yaklaşımı bunu gerektirir.

Hiç yorum yok: