Son yıllarda artışı çık hızlı olan çocuğun seks amaçlı sömürüsünün temelde iki yoldan yapıldığını biliyoruz. Bunlar: Çocuk pornografisi ve Çocuk fahişeliği
Çocuk pornografisinin önlenmesi konusunda son 3 yıldan beri var olan kıpırdanmanın çocuk fuhşu konusunda var olmadığını görmekteyiz. Bunun temel nedeninin, kişisel görüşüm olarak belirteceğim, ancak yumurta kapıya dayanınca harekete geçen bir genetik kodlamaya sahip millet oluşumuz olarak mı izah etmeliyim, bilenmiyorum. Resmi kurumların bu konuda harekete geçemeyişlerini bize yansıyan herhangi bir vaka yok cümlesiyle açıkladıklarını biliyoruz. Aslında bu tip konularda polis, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun kendi başına harekete geçemediğini yıllardır izleyen birisi olarak çok da şaşırmadığımı açıklamalıyım.
Ancak, akademik çevrelerde de Prof. Esin Küntay’ı dışarıda tutacak olursak bu konuya odaklanmış ve çalışanların da hiçbir çalışmalarının bulunmaması da ilginçtir. Bu konunun yıllardan beri var olduğunu 1970’li yıllarda İskenderun-Soğukoluk bölgesinde yaşanan olaylardan biliyoruz. Yani olaylar açık ama resmi rakamlara baktığımızda kayıtlara geçen hiç vaka yok.
Aslında bu eleştiriyi yaparken dünyadaki duruma da açıklık getirmenin yararlı olacağına inanıyorum. Çünkü bu konu organize suç örgütlerinin yer altı faaliyeti olarak ortaya çıktığı için dünyada da bu konuda somut datanın olmadığı ve açık rakamlardan bahsedilemediği görülmektedir.
Son Dünya konferansında, Brezilya’da ki toplantıda, sıklıkla tartışılan bu konuyla ilgili uzmanların görüşü şöyle; Son yıllarda artan uyuşturucu trafiğiyle birlikte bu tip olguların da çok arttığı görülmektedir. Ortaya çıkmamasında bir çok etken bulunmaktadır. Bunların başında bu tip olayları yaşayanların çok gizli iş yapmaya çalışmaları gelmektedir. İnternet, cep telefonları ya da yerel gazetede eskort kız ilanları gibi yöntemlerle buluşmalar ayarlanmakta, izlenmesi zorlaşmaktadır. Apartmanlarda ya da sokak başlarında gerçekleşen bu olayların yakalanması çok zor olmaktadır.
Sokakta yaşayan, uyuşturucu madde kullanan çocukların daha fazla risk altında oldukları saptanmıştır. Ayrıca özellikle Bulgaristan, Slovakya, Makedonya, Macaristan ve Sırbistan’da çingene ya da literatürdeki kullanımla “Roman çocukların” bu alanda kullanıldıkları görülmektedir. Kurum bakımı altında olan çocukların da ayrı bir risk grubu oluşturdukları da görülmektedir.
Yapılan kısıtlı çalışmalarda bugüne kadar 15-18 yaş grubu arasındaki kız çocuklarının diğer gruplara göre daha fazla çocuk fuhşuna maruz kaldıkları tespit edilse de her geçen gün erkek çocuklarının artan sayıda fuhuş objesi olmaya başladıkları da izlenmektedir. Özellikle Baltık ülkelerde yapılan çalışmalarda bu durum ortaya çıkmaktadır. Litvanya ve Polonya’nın yanı sıra Norveç ile İsveç’te de erkek çocukların fuhuşta kız çocuklarına göre daha fazla kullanılmaları söz konusudur.
Bu tip olayların anektodal olduğunu söylemek gerekmektedir. Yani bu olaylardan haberdarlık ancak yaşayan kişilerin yaşadıkları olayları anlatmasıyla ortay çıkabilmektedir. Ülkemizde de durum böyledir. Özellikle Orta doğu, merkez Asya ülkelerinde ve kuzey Afrika’da durum böyle ortaya çıkabilmektedir. Bizim de bu ülkeler grubunda olmamız acıtıcı ama gerçek bir durumu göstermektedir. O da veri konusunda çok yetersiz ve non-sistematik bir durumda olduğumuzdur.
Dünya bu konuda ilk kez 1996’da Stockholm’de ilk dünya kongresini toplayarak tartışmaya ve konuşmaya başladı. ECPAT isimli bir örgütü kurarak uluslar arası işbirliğini başlattı. Bizim buradaki konumumuza baktığımızda ülke şubesi kurma işlemlerinin çok yavaş da olsa başladığını görmekteyiz. Ama geçen 5 yılda yeterli bir faaliyetin gerçekleşmediğini görüyoruz. Halbuki bu konudaki sivil toplum kuruluşu girişimlerine çok ihtiyacımız olduğu açık.
Çünkü hem resmi makamları hem de kamuoyunu harekete geçirmenin, bu konunun ne kadar önemli olduğunu anlatmanın tek yolu sivil toplum kuruluşlarının yapacağı bilinçlendirme çalışmalarından geçiyor. Nasıl istismarın ülke gündemine oturmasında sivil toplum kuruluşları ana rolü oynadılarsa, çocuk fuhşunda da bunu üstlenmek ve yapmak zorundalar. Çünkü şu andaki konuma bakıldığında sanki Türkiye bu konularda her hangi bir sorun yaşamıyor görüntüsünde. Halbuki bu konuda çalışan uluslararası merkezlerde Türkiye ikinci tehlike hattında görülüyor. Bugün sayfiye merkezlerimiz İstanbul’un belli mahalleleri bu uzmanlar tarafından çocuk fuhşunun yapıldığı yerler olarak aşina oldukları isimlere dönüştü.
Bu konuda akademisyenlerin ve sivil toplum kuruluşlarının odaklanarak çalışmaya başlamaları gerekiyor. Polis teşkilatı başta olmak üzere, SHÇEK’in de sadece seyretmemesinde fayda var. Çünkü gözüken tablo, bugünlerin yarınların habercisi olduğu şeklinde. Yanı başımızdaki Romanya’nın yaşadıklarına, Moldovya’nın yaşadıklarına bakıldığında ne demek istediğim daha açık anlaşılacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder