Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Çocuk İstismarı Mı Yoksa Suçlu Kurtarma Komisyonu Mu Kuruluyor?

20 Ekim 2008
Avrupa Birliğine aday olmamızın belki de en önemli etkisi yasalarda uyum denilen sürecin başlaması oldu. Birçok yasanın Avrupa Birliği kriterlerine uygun olabilmesi için adımlar atıldı. Şiddetin sonlandırılması ve şiddet uıygulayıcılarının cezalarının gerçekten caydırıcı olabilmesi için ideale yakın maddeler kanunlara konuldu. Bunlardan özellikle ceza kanunu hazırlanırken konulan maddeleri cinsel şiddetin önlenmesinde caydırıcı olabilecek düzeyde  maddeler olarak da dikkati çekiyordu.

Yeni yasalar çıkmadan önceki durum gerçekten bugüne yakışmayacak ilkellikler içeren ve mantığını anlamanın mümkün  olmadığı maddelerdi. Ancak, çocuk komisyonu alt başlığıyla kurulan bir komisyonun ilk toplantısında Yargıtay 5. Daire temsilcilerinin başını çektiği bir grubun değişiklik talepleri kanımızı dondurdu. Çünkü tüm talepler eskiye dönüşe hatta daha da uç noktada kötü uygulamalara yönelikti.

Tabii kötü uygulama derken çocuk için kötüden bahsettiğimizi ama bu kötülerin suçu işleyenler için tam tersi iyi uygulama olduğunu da hatırlatalım. Sağ kesimin önde gelen bir isminin çocuk yaşta birisine yönelik cinsel tacizinin sonrasında bu hamlelerin yapılıyor olması da herkesin aklına onu kurtarma komisyonu mu oluştu şeklinde bir düşüncenin de yerleşmesine neden oldu. 

Hangi maddelerde değişiklik taleplerinin olduğuna göz attığımızda tablonun çok açık bir şekilde ortaya çıktığını da gözlüyoruz.

En dikkati çeken maddelerden biri olan tecavüz suçunu işleyen bir kişi, eğer bu suçu işlediği mağduru nikahına alırsa, cezadan kurtuluyordu. İnsan haysiyetini yerle bir eden ve bireyi yok sayarak suçu kurumsal bir kisvenin altında saklamayı hedefleyen bir maddeydi. Bu utanç maddesi kalkınca en azından bu garabetten kurtulduğumuz için bir oh çekmiştik. Ama bugün  istenen şey, kişi tecavüz ettiği kişiyle evlenirse, cezadan tamamen kurtulması talebidir. İnanılır gibi eğil ama 2008 yılında ve Avrupa Birliği’ne girmekten bahsederken bireyi aşağılayan ve yok sayan bir uygulama özellikle de kanun temsilcileri tarafından talep ediliyor.

Çocuğun yaşının 0-18 olduğunu ilk maddesinde belirten Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalayalı 18 yıl geçmiş olmasına karşın çocuk yaşta evliliklerin özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde yaygın olduğu bilinen bir gerçekti. Bu durumun yasal yollardan engellenmesi bu tip olayların önüne geçmek için çok önemli bir adımdı. Ancak, Yargıtay evlilik yaşının 14’e düşürülmesini talep etti. Başka bir deyişle çocuk yaşta evlenenlerin ödüllendirilmesi gibi bir duruma çanak tuttu. Ayrıca bu konuda çok ısrarcı olunması da bir başka dikkat çeken boyuttu.

Şiddetin en ulaşılmazılarından biri olan evin içindeki şiddet konusunda da ilginç tekliflerin olması da dikkati çekti. Eşe yönelik şiddet konusunda son ceza kanununda  yer alan maddelerden biri, karısına yönelik şiddet uygulayan kocanın 7 yıl ceza görmesiydi. Komisyon bu cezanın azaltılmasını istedi. Yani herşeyde olduğu gibi bu konuda da geriye dönüş ve bireyin yok sayılması yaşandı.

Buradan anlaşılıyor ki bunu önerenler başka özlem içindeler. Erkek egemen bir ortamda kurumların korunduğu bireylerin özellikle kadın ile çocukların yok sayıldığı bir ortamda yaşam istiyorlar.

O zaman akla Avrupa Birliği’ni istemek nereden çıkıyor sorusu geliyor. Meşhur deyişle acaba “takiyye mi yapılıyor”.

Toplumsal yaşamda yok sayılan çocukların yarının büyükleri olduğunda davranış modellerinin bugün gördükleri olacağını hatırlayarak, herkesin birey olarak haklarıyla beraber var olduğunu bilerek, bugünün sığ  düşüncelerini savunan bu kişilerin kanun koyucu durumunda olabilmelerinin, bu ülkenin şansızlığı oduğunu söylemek gerekiyor. Çünkü bunun faturasını uzun yıllar boyunca bu kuşaklar ödeyecekler.

Bize de her geçen gün bu düşen insan kalitesine hayret etmek ve bunların ansıl olup da böylesine karar verici durumuna gelebildiklerine şaşırmak kalıyor.

Hiç yorum yok: