2007 yılının ilk ayında İçişleri Bakanının yayınladığı bir genelge ile uzun zamandan beri ilk kez olumlu ve yarınlara umutlu bakabilen bir gündem oluştu. Bu denli iddialı bir girişi hak eden genelge ise her ile açılması zorunlu kılınan kadın sığınma evlerinin en sonunda bu konudaki yetkili kişi, Türkiye Cumhuriyetinin İçişleri bakanının imzasıyla yollanmış olması.
Bu genelgede belirtildiği üzere her ilde yerel yönetimlerin temel görevi olan ve devlet bakanlığı ile Valiliklerin bu konuda önlem almaları zorunlu olduğu şiddete maruz kalmış kişinin korunması ve sonrasında rehabilitasyonu artık sümen altı edilmeyecek inancındayım.
Bir çok genelge gibi bu genelge sonrasında da hiçbir şey yapılmaz ve gerekli girişimlerin yapılıp yapılmadığı araştırılmazsa o zaman geçmişteki bir çok örneğinde olduğu gibi bu genelgede yaşama geçmeden bitiverir. Ama bu genelgenin zamanlaması çok doğru bir zaman olduğundan sanki bu konuda başlangıçların diğer olumsuz örnekleri gibi olmayacağı düşüncem ön planda.
Neden böyle düşünüyorum. Her zaman söylenen dibe vurma teorisinin gereği bir şey dibe vurursa o zaman yere çarpmanın etkisiyle yükselişe geçer benzetmesi bu konuya çok uygun. Çünkü bugün Türkiye’nin şiddetle ilgili yaşadığı problemler iki boyutta farklılık gösteriyor. Bunlar;
Şiddetle ilgili problemler hem son dönemde büyük artış gösterdi hem de farklı düzeyde problemler gündeme gelmeye başladı. Aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet, geleneksel uygulamalar özellikle çocuklara yönelik istismar olgularında ciddi bir artış söz konusu. Bunlara ek olarakta yakın zamana kadar gündeme hiç gelmeyen çocuklar arası şiddet-zorbalık (bullying), çocuk pornosu ve çocuk fahişeliği problemleri de gün yüzüne çıktı ve artış gösteriyor.
Bunlara yönelik önlem alması için kanunla görevlendirilmiş ilk kurum olan Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ise tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Burada ilgili devlet bakanının çok keyfi tutumunun getirdiği meslek yaklaşımının göz ardı edilmesinden başlayan uzmanlaşma konusunda bugüne kadar adım atılmamış olmasına kadar bir çok etken sayılabilir. Ancak, keyfi tutumun özellikle atamalarda siyaseten liyakat dışında başka kriterin göz önüne alınmaması bu konuda yetişmiş elemanların pasifize olmasına neden olmuştur.
Buna ek olarak yeni problemlerin ortaya çıkması yeni çözümleri de gerektirmektedir. Halbuki bunun için atılan adımların yok denecek düzeyde olduğu söylenebilir.
İşte bu tabloda yeni mekanizmaların soluğuna ihtiyaç bulunmaktadır. Emniyet özellikle organize suçlar porno ve fuhuşta söz konusu olduğu için gündemdedir. İlk dönemdeki tökezlemelerinden sonra bugün aşama aşama sahaya ve olaya hakim olmaya başlamışlardır. Şu andaki tutumlarını sürdürürlerse de o zaman bu konuda hakimiyetin kısa sürede devletin eline geçeceğini ve suçlunun rahat çalışma ortamının yok olacağı söylenebilir. Ancak yinelemek isterim bu ciddiyetle bu çalışmayı sürdürmek koşuluyla. Çünkü olumlu adımlar atıldı ancak daha alınacak yol olduğu da gerçek.
Bu bakış açısıyla yerel yönetimlerin bu konuda atacağı adımlar önemli bir boşluğu dolduracaktır. Ancak, burada şu hataya düşülmemelidir. Partizan yaklaşımlar ya da yasak savma adına bu konuda bilgisi olan kişiler görevlendirilmemelidir. Bu konuda mutlaka sosyal hizmet uzmanlarına görev verilmelidir. Çünkü bugüne kadar doğrusu ve yanlişiyla bu konuda sosyal hizmet uzmanları çalışmış ve derin birikimleri oluşmuştur. Yapılan yanlışlar da bugün doğruyu görmenin önemli bir adımıdır.
İşte bu yüzden İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun genelgesini önemsiyorum. Bugün şiddete maruz kalmış olan kurbanın ortada kalması probleminin belki de çözümü bu genelgeden sonra oluşacaktır. Bekleyip göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder