Bugün 20. yılını kutladığımız Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuk haklarının yaşatma, geliştirme, korunma ve katılım temel prensiplerine göre düzenlenmiş olduğunu söylüyor. Yaşatma yani sağlık haklarının da diğerleri gibi olmazsa olmaz bir temel prensip olduğunu biliyoruz. Son dönemde de tüm dünyada yaygın olarak görülen bir salgın olan domuz gribi en sonunda bizim ülkemize de geldi. Hem öyle bir geldi ki panik ortamı oluşmasın diye birçok olgunun kamuoyuna açıklanmamasına karşın her gün 10-20 li vakaların olduğunu öğreniyoruz. Halbuki Diyarbakır’da inanılmaz bir salgın olduğu ve bir çok kişinin de bundan etkilenip yataklara düştüğünü orada hastanelerde çalışan meslektaşlarımız aktarıyorlar.
Domuz gribinden nasıl korunalım, hangi önlemlerin alınması gerekiyor sorusu kadar tartışılan bir başka soru da, “aşı olalım mı olmayalım mı?” sorusu. Çok yeni piyasaya sürülmüş olması ve ilk uygulanan yerlerden biri olan Amerika’da doktorların %47 sinin kullanılmasın dediği bu aşının kullanımının insanları ikiye böldüğünü görüyoruz.
Bu konuda en yetkili isimler olan enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının görüşleri farklı farklı ama benim yakından tanıdığım ve bilgisine çok güvendiğim arkadaşlarımdan ve bu konunun ülkemizdeki en yetkin isimlerinden birisi olan Hacettepe Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr Murat Akova özetle olunsun diyor. İşi bilene sormak gerek düsturundan hareketle benim de benimsediğim bu görüşün gerekçelerine baktığımızda ise çok mantıklı bir açıklama yapıyor ve diyor ki;
“Aşının faydası olası yan etkinin yaratacağı zarardan çok daha büyüktür. Bu nedenle yan etki olabileceği endişesiyle aşı yaptırmamak büyük hata olur. Çünkü aşının alternatifi hastalığa yakalanmaktır. Bunun sonuçları ise daha kötü olabilir.”
Burada bu görüşün risk grubu için yani 6 aylıktan başlayarak 24 yaşına kadar olan grubu kapsadığını da belirtelim. Çocuklar neden risk grubu. Çok kısa ve basit bir şekilde söyleyecek olursak virüs yeni bir virüs ve bu kuşak daha önce hastalıkla karşılaşmış değil. Çocuklar temel konum olduğu için çocuk ve genç erişkinleri liste başı olarak belirttiğim bu risk grubuna hamileleri, diyabet ve karaciğer yetmezliği olanlar gibi kronik hastaları da eklemek gerekiyor. Bunlar da direnci düşük grup olduklarından risk grubuna giriyorlar.
Kulağa çok hoş gelmese de toplum olarak hijyenle, temizlik kurallarıyla çok da aramız olmadığı malumunuz. Ne erişkinlerin ne de çocukların bu konuda yeterli düzeyde olmadıklarını biliyoruz. Bu da domuz gribi riskini arttıran bir durum. Özellikle okullarda yakın temas, hijyen yetersizliği, riski çok arttırıyor. Aşağıda Akova’nın öneriler listesinde de görüleceği gibi ellerin çok sık yıkanması kuralının kaç kişi tarafından yerine getirildiğini bilemiyorum. Ama medyada yer alan bazı okulların borçlarından dolayı sularının kesik olması, tuvaletlerin kapısının kilitli olması haberlerini okuyunca da aşırıyorum. Çocukların tuvalete gidemedikleri bir okul ortamında ne yapıyorlar veya ikinci aşamada tuvalete gittikten sonra su olmadığından dolayı ellerini yıkamadıkları bir ortamda yaşarken hasta olma oranları nedir sorularını da aklımdan geçirmiyor değilim.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) İç Hastalıkları Anabilim Dalı Enfeksiyon Hastalıkları Ünitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Murat Akova ve Doç. Dr. Alpay Azap tarafından hazırlanan Domuz Gribi'yle ilgili kılavuzda, çocukların korunması ve bakımı ile ilgili temel öneriler şöyle sıralanıyor;
1-Hastalanan çocuklar okula gönderilmemeli, veliler bu konuda uyarılmalı.
2-Okullarda hijyene, özellikle el hijyenine maksimum önem verilmeli. Eller sık sık yıkanmalı. Küçük yaş gruplarında eğer çocukların sık sık ellerini yıkamaları sağlanamıyorsa alkollü el dezenfektanları kullanılmalı.
3-Okullarda, çocukların bir arada bulunmalarının zorunlu olmadığı sınıf dışı faaliyetler sınırlanmalı. Ne kadar çok farklı gruptan çocuk bir araya getirilirse risk o kadar artar.
4-Okul gezileri sınırlanmalı.
5-Hastalanan çocuklar hastalık tamamen iyileşene kadar -ki bu süre genellikle 7 gündür- evde tutulmalı, hastalığın daha uzadığı durumlarda ise ateş düştükten en erken 24 saat sonra okula gönderilmeli.
6-Hastalanan çocukların iyi beslenmesi ve bol sıvı alması sağlanmalı.
7-Aşı yapılmalı.
Bu temel prensipler çerçevesinde çocuğumuzu koruyabilir ve hastalanırsa problemsiz iyileştirebiliriz. Birbirine tezat gibi gözüken iki noktaya dikkat çekerek bu uyarı yazısını bitirmek istiyorum.
Bunlardan ilki domuz gribi yeni bir virüs olduğu ve çok hızlı yayılma gösterdiği için önemli ve dikkat edilmesi gereken bir hastalık. Ancak, unutulmasın ki her yıl mevsimsel grip dediğimiz halk arasında adi grip diye isimlendirilen grip olgularından dolayı dünyada 250-500 bin kişi yaşamını kaybediyor. Bu verilerin de Dünya Sağlık Örgütüne ait olduğunu belirtelim. Yani domuz gribi de bugüne kadar aşina olduğumuz ve yaşamımızın bir parçası olmuş olan grip gibi bir hastalık ve bu önemsemediğimiz hastalık bile önlem alınmadığında ciddi bir mortalite yani ölüme yol açıyor. Dikkat edildiğinde problem yaratmayan bir olguyla karşı karşıyayız. Abartmanın anlamı ve yeri yok.
İkincisi ise tam tersi bu gördüğümüz olgular daha başlangıç olguları. Asıl pandeminin yani yayılmanın beklendiği dönem Aralık-Şubat dönemleri. Asıl kış aylarında daha yoğun bir salgınla karşılaşacağımız uyarısını dikkate almakta yarar var.
Özetle, normal yaşamda yapmamız gereken hijyen yani temizlik kurallarına bugünlerde daha da titiz bir şekilde uymamız ve de çok sevdiğimiz önüne gelenle merhaba demek yerine öpüşmekten vazgeçmemiz gerekmekte. Merhabanın yeterli olduğunu söyleyen uzmanlara kulak vermekte ve ellerin bile sıkılmamasında bence yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder