Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

9 Eylül 2010 Perşembe

Elveda 2007 Hoşgeldin 2008

31 Aralık 2007



Her yıl yaptığım gibi bu yılın son yazısını da geçen yıl çocuk haklarında neler oldu sorusunu cevaplamak istiyorum. Özellikle ülkemizde olanlar ile dünyada olanları paralele analiz ederek çocuk hakları konusunda bulunduğumuz noktayı birlikte değerlendirelim istiyorum. 

Çocuklara yönelik şiddet konusu yine bu yıl da başköşeyi işgal etti. Önlemeye yönelik çalışmalarda  Birleşmiş Milletlerin bu konudaki özel çabası dikkate değerdi. 3 yıldan beri sürdürülen, her ülkeden çocuklara yönelik şiddet raporunun tamamlanmasından sonra şimdi de şiddet konusunda özel temsilci atanması ve onun bu konuda geniş yetkilerle çalışmasının sürdürüldüğünü belirteyim.

Tüm ülkelerden çocuklar, sivil toplum kuruluşları ve uzmanlarla resmi görevliler Aralık ayında BM Merkezinde 3 günlük toplantıda biraraya gelerek çocuk hakları başlığı altında çocukların tüm problemlerini tartıştılar. Çocukların katılımıyla gerçekleştirilen toplantı, haklarla ilgili problemlerin farklı boyutlarıyla tartışıldığı önemli bir toplantıydı.

Geçen yılın son günlerinde imzalanan ve kabul edilen özürlüler sözleşmesinin 2007’de ilk onaylayan ve meclisinden geçiren Jamaika oldu. Ardından diğer ülkelerin de katılımıyla sözleşmeyi kabul eden ülkelerin sayısının hızla arttığı görülmektedir.

Avrupa Birliği üye ülkeleri de çocukların haklarını kapsayan Lizbon antlaşmasını kabul ederek önemli bir adım attılar. Ayrıca 1 Şubat 2008’de yürürlüğe girecek olan insan kaçakçılığının sona erdirilmesi   projesinde de Avrupa Konseyi, mağdurlara, özellikle de çocuklara büyük destek vermeyi hedeflemektedir.

Portekiz, Yunanistan, Yeni Zelanda, Uruguay, Venezüela ve İspanya çocuklara yönelik cezalandırma amaçlı şiddet yani dayak olgusunu yasaklayarak cezalandıran ülkeler konumuna yükseldiler. Bunu 2008’de Türkiye için de yazabilmeyi umuyorum.

Irak başta olmak üzere Myanmar, Afganistan, Kongo, Kolombiya, Sudan, Uganda ve Sri Lanka’da çocuklar yaşanan silahlı çatışmalar sonucu birçok zarar yaşadılar. Eğitim haklarının engellenmesi en hafifiydi. Çocukların ölümü ise en trajik ve geri dönülemez olanıydı.

Türkiye açısından ise 2007’de akla gelenlerin pek de içaçıcı olmadığı söylenebilir. Yıllardır tartışılan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yapısı, performansı, yaklaşımı hakkında artık tartışmanın bile yapılmaması ümitsizliğin en açık göstergesiydi. Her zaman sorumlu bakanın vizyonuyla doğru orantılı performans gösteren kurumun bu yılı da içine alan döneme bakıldığında en hafifiyle talihsiz olduğu söylenebilir.

Bu yılın en önemli konusu belki de her geçen gün artan yoksulluğun çocuklarda en büyük etkiyi göstermesiydi. Yapılan çalışmalar 2007’de yaklaşık 18 milyon kişinin yoksulluk içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Yaklaşık 1 milyon kişinin gıda harcamalarını bile karşılayamayacak durumda olduğu yani bir başka deyişle açlık sınırında olduğu görülmektedir.

Yoksulluk sınırının altında olan nüfusun yarısını çocukların oluşturduğu görülmektedir. % 47’sinin 15 yaşından küçük çocukları kapsaması yoksulluktan en çok çocukların etkilendiğini göstermektedir.  Rakamsal verilere bakıldığında oyun ve okul çağındaki 7 milyon 325 bin çocuğun anne-babalarıyla birlikte yoksulluğun pençesinde olduğu görülmektedir. Bu rakam içerisindeki çocukların % 40’ının yani yaklaşık 3 milyonunun ise 6 yaşından küçük olması olayın dramatik boyutunu göstermektedir.

Bu tablo çocuklar için gerçekten çok vahim bir durumu göstermektedir. Ancak bu durum için uygulanan özümlerin olayı daha da vahimleştirdiğini belirtmek gerekmektedir. Çünkü bugün bunun önlenmesi için yapılan şey dağıtılan yardımlarla olayın çözülmeye çalışılmasıdır. Yani bu insanlara sadaka dağıtılmaktadır. Bu olay artık öyle bir boyuta dönüşmüştür ki Başbakan valilerce bunun bizzat denetlendiğini çok iyi birşey yapıyormuşcasına medyaya duyurmaktadır.

Gerçekten özellikle AKP döneminde yardım adı altında yiyecek, giyecek, kömür ve para dağıtılmaktadır. Yani insanlara sadaka verir gibi yardım verilmektedir. Burada bu yardımların hangi kriterlere göre ve kimlere verilmektedir sorununa girmeyeceğim ama temelde insanlara iş olanağı verilmesi için iş alanlarının açılması için hiçbir girişim yoktur. Tam tersi, var olan işletmeler zarar ediyor denilerek kapatılmaktadır. Sarıkamış’taki ayakkabı fabrikasının kapanmasıyla burada göç başlamış, yoksulluk oranı çok yükselmiştir. Bu küçük örnek bile olayın ne boyutta olduğunu göstermektedir.  Kocaeli’nde aktif çalışan 50ye yakın sivil toplum kuruluşunun tümüne yakınının sadece yoksullara bir şey dağıtmak üzere çalıştığını görünce durumun yoksulluk kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.

Kız çocukların eğitiminin görünür parlak yüzünün arkasında okula gönderilmeyenlerin, erken yaşta  evlendirilenlerin olduğu bir tablo bulunmaktadır. Özellikle son dönemde hakim olan islamik iklimin kız çocuklarını toplumsal yaşamda pasifize eden ortamı bu konuda gelecekte de iyimser olmayı  zorlaştırmaktadır .
Bu kadar karamsar bir tabloyu çizince kendimi iyi bir şeyler söylemek için zorluyorum. Belki okullardaki  şiddet olgularının geçen yılki kadar fazla olmadığını söylemek ve çocuğa yönelik şiddet olgularının artık farkındalığın artmasına bağlı olarak gün yüzüne çıktığını söyleyebiliriz.

Türkiye,  kız çocuklarının eğitimini, çocuk haklarının bilinirliğini, şiddetin sonlandırılmasını sağlamak, servis veren profesyonellerin kalitesini yükseltmek ve en önemlisi siyasi rüzgarlardan etkilenmeyen  bir çocuk politikasını oluşturmak zorundadır. 

2008’in bunların tamamının gerçekleştirileceği bir yıl olmasını diliyorum.

Hiç yorum yok: