01 Ocak 2007
Geride bir yılı daha bırakırken çocuğun durumu nedir sorusunu sormak ve geçen yıl yaşanan olaylara bakarak kısaca bir durum analizi yapmak istiyorum.
2006 yılı aslında var olan ama başta devletin ilgili kurumları emniyet ve SHÇEK olmak üzere bir çok kişinin farkında olmadığı çocukların cinsel sömürüsü olgusunun günışığına çıktığı bir yıl oldu. Çocuk pornosu, çocuk fuhuşu ve seks ticareti olguları zincirleme olarak ortaya çıktı. Tabii bunda uyuşturucu sektörünün her geçen gün her tarafa yayılmasının çok büyük etkisi olduğunu eklemek gerekiyor. Uyuşturucu bugün artık ortaokul öğrencisine kadar inmiş durumda ve eroin başta olmak üzere kullanılan maddeler can alıyor.
Bir başka istismar tipi de geçen yıl en sık rastladığımız istismar tiplerinden birisi oldu. Akranlar arası şiddet ya da çocukların birbirine zorbalığı. Ülkenin her tarafında özellikle okullarda bu tip şiddet olguları her gün için çift rakamlı olgularla ifade edilmeye başlandı. Bu ifade edilen rakamların hastanede tedaviyi gerektirecek ciddiyetteki yaralama ve ölüm olguları olduğunu belirtmeliyim. Daha az düzeydeki şiddet olgularının ise kayda geçmediğini belirtelim.
Öyle bir yaşam içindeyiz ki tek geçerli kavram güç oldu. Bunu sağlayan her şey de mübah ve kabul edilir oldu. Bu yüzden de okullarda her gün yaşanması artık sıradan kabul edilen akranlar arası şiddet ya da okulda zorbalık olguları en azından bizi şaşırtmıyor. Yukarıda da belirttiğim gibi bu zorbalık özellikle kesici alet taşıma oranı da çok yükseldiği için ölümlü ya da hastaneye gitmeyi gerektiren büyük yaralanmalarla sonuçlanıyor.
Sokaklardaki çocuklarımızın sayısı artarken aynı sürede de çocukların profilinin değişmesi aslında sahada çalışanları da zora sokmakta. Çünkü güneydoğudan çocukları batı bölgelerine getirerek onları kap-kaç çetelerinde kullanma son dönemde en sık karşılaştığımız olay oldu. Bu durum aslında üzerinde durup düşünmemiz gereken bir konu. Çünkü anlattığım durum bir iç göç durumu değil. Planlı, organize bir eylem. Organize suç örgütlerinin yaptıkları bu eylem ile çocuklar daha küçük yaşlardan başlayarak bir suç makinası haline getiriliyor. Suçu işledikten sonra ödül olarak uyuşturucu verilen bu çocuklar kısa sürede bağımlı, sürekli suç işleyen ama yakalandıktan sonra hemen salıverilen birer zorba haline geliyorlar. Bu da zaten hep yükselen kriminal sayısının daha da yükselmesinden başka sonuç getirmiyor.
Yine geçen yılın belli başlı olaylarına göz attığımızda töre cinayetlerinin de önemli bir yer tuttuğunu da görüyoruz. Güneydoğu bölgesinde Urfa başta olmak üzere doğuyu da kapsayan büyük bir alanda töre cinayetleri toplumsal kabul gören bir gelenek olmaya devam etti Bu yüzden de bir çok genç kız çocuğumuz ölüme gitti. Bu da içimizi acıtan olaylardan birsinin geçmişten bugüne devamını izlediğimiz bir şekliydi.
Korunmaya muhtaç çocuklar konusundan girdiğimiz için aslında ilk sıralarda hep içimizi karartan olaylar yer alıyor. İstismarın bir çok tipi karşımıza geliyor. Yukarıda anlattıklarıma ek olarak aile içi cinsel istismarın resmi rakamlara yansıyanlarının dışında çok daha fazla sayıda olduğunu, ensestin hala ülkemizde en büyük problemlerden birisi olmaya devam ettiğini belirtmek gerekiyor.
Neden bu denli karamsar bir tabloyla karşı karşıyayız. Onu da irdelemek gerekiyor. Birincisi cumhuriyet tarihinin en büyük yoksulluğunun yaşandığı bir dönemi geçirmekteyiz. Yoksulluk ve buna bağlı açlık sonuçta bu tip olayların artışını da getirmektedir. Bu dünyanın da her tarafında böyle gerçekleşmektedir.
İkinci önemli neden de bu konuyla ilgili çalışan kurumların bir çok nedene bağlı olarak etkinliklerini yitirmeleri ve bu yüzden de caydırıcılık, önleme ve rehabilitasyon işlevlerinin havada kalması. Bu konuların birinci derecede sorumlu kurumu olan Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunu bugün sokaktaki hangi vatandaşa sorarsanız sorun çağrıştıran olay Malatya çocuk yuvasında yaşanan çocukların eziyet ve işkence gördüğü olaylardır. Kurum bakımında koğuş sisteminden kurtulamayan, personel yetiştiremeyen, yetiştirdiği personeli de siyasi nedenlerden dolayı kullanmayan SHÇEK bugün bulunduğu noktada kelime anlamıyla iflas etmiştir. Bunun da ilk sonucu sahanın yani sokakların sahipsiz kalması yani tamamen örgütlü suçlara kalması ve risk altındaki çocukların başı boş olmasıdır.
Türkiye’nin en umut veren organizasyonlarından birisi çocuk polisiydi. Ama bugün çocuk polis pırıltısını yitirmiş ve işlevini unutmuş, burada olmak istemeyen polislerin görev yaptığı bir organizasyon görünümüne girmiştir. Bu da ikinci önemli kurum olan polisin işlevlerini sahaya yansıtamaması sonucunu getirmektedir. Son dönemde ortaya çıkan ve teknik bilgi ile üst düzey personel gerektiren çocuk pornosuna karşı çalışmalarda da etkin mücadeleye girebilme yoluna ancak giren polisin hala bu konuda farklı yaklaşımlar ve yetişmiş personele şiddetle ihtiyacı vardır.
Bugün bir çok yeni uygulamanın düşünülmeden sadece başlanmış olsun diye başlamasının acılarını hep uygulamacılar çekiyor. En tipik örneklerden birsi de çocukların bir suç işledikten sonra salıverilmeleri. Bu öyle bir durum haline geldi ki artık polis de yakalamak istemiyor. Çocukta yakalandığı zaman nasıl olsa beni bırakmak zorundasın diye polisle dalga geçebiliyor. Halbuki buradaki amaç çocukları cezaevine değil ama rehabilitasyon merkezlerine almaktı. Ama siyasetçiler bunun uygulamasını başlatarak göz boyama yolunu seçtiler. Böyle olunca da düşünülenden tamamen farklı bir tabloyla karşı karşıya kalındı. Hala da ara zincir olan rehabilitasyon merkezlerinden bir ses çıkmadığını belirteyim.
Bu denli karanlık görünen tablonun aydınlık yüzünde ise iki kavram karşımıza çıkıyor. İstenilen düzeyde olmasa da konuların artık kamuoyunun gündemine gelmeye başlaması ile sivil toplum çalışmalarının geçmişe göre daha aktif ve ses getiren düzeye ulaşması önemli. Özellikle bu yıl çocuk hakları konusunda birleşmiş milletlere rapor verilmesi gerekiyor 2007 mayısında gerçekleşecek olan bu çalışmada sivil toplum kuruluşları da alternatif raporu yazarak farklı perspektiften olayları analiz edecek. Çalışması başlayan bu konunun devlet raporundan en büyük farkı ise çocuk görüşüne gerçekten önemli boyutta yer alacak olması olacak gibi gözüküyor.
Toplum eskiden bana ne benim çocuğum değilse beni ilgilendirmez yaklaşımına çok yakındı. Bugün hala bu yaklaşım önemli bir yer tutmasına karşın çocuklara sahip çıkma eğiliminin de ciddi boyutlarda arttığını ve yurttaşın artık çocuk konusunu da önemsemeye başladığını görmek sevindirici boyutlardan birisi.
Tüm dünyada önemli işlevler gören alo-imdat hatları ülkemizde yoktu. Göstermelik ve iş yapmayan 183 dışında bir girişim yoktu. İlk kez dernek olarak başlattığımız alo imdat hattı 02164505454 numaralı telefonla bir modeli ortaya koyduk. Geçtiğimiz bir yılın özeti böyle organizasyonlara ülkemizin ve mağdur çocuk ile yakınlarının ne kadar ihtiyacı olduğuydu.
Nüfus planlanması yapılmadan, kız çocukları okutulmadan, çocuklara şiddet uygulanmaması içselleştirilmeden ve sağlık konusunda önceliklere yer verilmeden çocuk sorunun halletmek mümkün gözükmüyor.
Ayrıca çocuğun birey olarak kabul edildiği ve korunması, gelişimi, yaşatılması ve katılımı prensiplerinin yaşama geçmesini hedefleyen Çocuk Hakları Sözleşmesinin sadece devlet tarafından imzalanmış bir uluslar arası sözleşme metni niteliğinde kalmasının en tipik örneklerinden birisi Türkiye olduğunu da unutmamak gerekiyor. Çünkü bugün bakıldığında halen çocuk bir birey olarak kabul edilmemektedir. Sözleşmede yer alan prensiplerin ise çok azının yaşama geçirilmeye çalışıldığı izlenmektedir. Halbuki bakıldığında çocuk konusunda bir politika oluşturmamış olan ülkemizin her geçen gün artan şiddet, istismar, uyuşturucu, cinsel sömürü, eğitimsizlik, kız çocuklarının sorunları ve yoksulluk, göç gibi çok önemli problemleri artarak büyümektedir.
Demek ki çocuk bir bireydir ve söz hakkı vardır. Olaylara katılabilmesi ve içinde olması bir mecburiyettir. Bu bir göstermelik davranış değil gerçekten yaşanması gereken bir süreçtir.
Tüm bunların ışığında baktığımızda karamsar olmak iyimser olabilmekten daha kolay gözükse de temel olan inancımız ve çocuklara olan onların yarınlarına olan güvenimiz. Çocuklarımıza inandığımız sürece her şey iyi olacaktır. Ben buna çok inanıyorum. Siz de inanın.
Mutlu yıllar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder