Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

9 Eylül 2010 Perşembe

Kanayan Yaramız Eğitim

16 Nisan 2007

Çocuklar ve çocuk hakları için konuşurken yarınlar için endişelendiğimizde ilk aklımıza gelen konu da eğitim konusu olmaktadır. Çocukların eğitimi, gelişmesi için en önemli araç konumundadır. Bunun eğitim-öğretim düzeyinde olduğunu da düşünürsek temel omurganın da eğitim olduğu açıkça görülmektedir.
Eğitime bakarken bunun okul öncesi dönemini, okul dönemini ve özel eğitim boyutlarının olduğunu düşünmemiz gerekmektedir.
Ayrıca eğitimde okul yani bina ve öğretmen kalite ve kantitesinin de sorgulanması gerekmektedir. 
Son olarak da bizim ülkemizdeki kanayan yara olan kız çocuklarının eğitimi konusunu bu zincire eklememiz gerekmektedir. Kız çocukları eğitimi orta dönemde okumuş anne olma ve böylelikle bilinçli anne olma kavramını da yarattığından daha da önem taşımaktadır.
Türkiye’nin eğitim tablosuna kısaca bakacak olursak şu rakamlarla karşılaşmaktayız :
*Okul öncesi döneme baktığımızda   4-5 yaş arasındaki okullaşma oranının  %4.45, 6 yaşta  % 29.84 oranın da olduğu  görülmektedir. 4-6 yaş grubu toplam okullaşma oranı  % 13.11 dir.  Halbuki gelişmiş ülkelerde bu oran  %77 gibi her 5 çocuktan 4 ünü kapsayan boyuttadır.
Türkiye’de 8 yıllık zorunlu eğitim olmasına karşın İlköğretimde okullaşma oranı ancak  %89.8’dir. Yaptırımlara rağmen özellikle doğu bölgelerimizde kız çocuklarının okula yollanmamasından dolayı  %100  oranına ulaşılamamaktadır. Bugün 704.000 i kız, 438.000 erkek olmak üzere toplam 1milyon 142 bin çocuk hala ilköğretimden yoksun durumdadır
Bir başka problem özürlü çocuklar konusunda karşımıza çıkmaktadır. 5-14 yaş grubunda özürlü 253.000 çocuk bulunduğu görülmektedir. Özel eğitim gören çocuk sayısı 21.000 dir. Bu rakamlara göre özürlü çocukların ancak % 8 i eğitim alabilmektedir. Yani her 10 çocuktan sadece 1 i okula gidebilmekte ve eğitim alabilmektedir.
Toplam nüfusa baktığımızda toplam nüfusun % 12.6 sı okuma-yazma bilmemektedir. En basit boyutta gördüğünü okuyamayan ve anlayamayan bir nüfusun bu denli yüksek olması 21. yüzyılda dehşet boyuttadır.  Bu oran erkeklerde % 4.7 , kadınlarda % 20.4 dür.
Şehir merkezlerindeki okullarda okuyan 7 milyon 516  bin öğrenciden 4 milyon 885 i, köy merkezlerindeki okullarda okuyan  2 milyon 732 bin öğrenciden 762 bin 28 i ikili öğretim görmektedir.
Bu arada fiziksel koşulların yetersizliğinden de bahsetmek gerekmektedir. Çünkü bugünün pratiğinde sınıfların aşırı kalabalık bir şekilde yapılmakta bazen 80 öğrenciye bile çıkan sınıflar bulunmaktadır.  Bu da eğitim kalitesini çok olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Normal öğretime geçilmesi ve sınıf mevcutlarının 30 a indirilmesi için gereken  derslik sayısı 182 bin 677 dir. Bu da ciddi bir rakamdır. Ancak sadece finansal kaynaklarla sağlanabilecek bu boyutun çözülmemiş olması da çok düşündürücüdür.
Tüm okullarda normal eğitime geçilmesi ve sınıf mevcudunun 35 öğrenci olarak planlanması durumunda 15 milyar  YTL   i   aşkın kaynak gerektiği hesaplanmaktadır . 
Son olarak  180 bin öğrenci özel  öğretim kurumlarında öğrenim görmektedir. Bu sayı da  toplam öğrenci sayısının % 1.8 i  oluşturmaktadır.
Tüm bu tabloya baktığımızda çocuk haklarının temel 4 prensibine baktığımızda gelişme, yaşatma, korunma ve katılım prensiplerinin  en  önemlilerinden birisi olan gelişme boyutunun sağlanamayacağı açıktır. Zaten yaşananlar ve bugün içinde olduğumuz tabloda bu durumun da büyük etkisi vardır.
Şiddeti tartışırken ve  içinde bulunduğumuz az gelişmişliğin nedenlerini konuşurken bu tablonun temel nedeni oluşturduğunu da unutmamak gerekmektedir.

Hiç yorum yok: