Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Oyun mu Oynayalım, Ders mi Çalışalım?

02 Şubat 2009

Çocukların sömestr tatili başladı. Bu tatil sadece iki hafta. Yani bütün yıl boyunca sabahın köründe kalkıp akşama kadar ders dinleyip eve gelen ve eve geldikten sonra da verilen ödevlerle boğuşan  çocukların nefes alması için kısa bir tatil. 

Bu tatilde de ders çalışması için öğretmenlerin çok ödev vermelerinin örneklerini sadece İstanbul’da değil Kars’ta da, Ankara’da da izledim. Hep aklımda şu sorular var;

“Bu çocuklar bu kadar çok yüklemeyle küçük yaşlarda depoladıkları bilgileri nasıl ve nerede kullanacaklar?”

“Robot gibi sadece ders çalışmaya şartlandırılan çocukların kişiliklerinin, beyinlerinin ve vücutlarının gelişimi için gereksindikleri spor, müzik, hobiler, edebiyat, tiyatro, resim, müzik ve benzeri tüm  aktiviteleri yapacak zamanı nerede bulacak?”  

Yaşam boyu sürecek bazı zevklerin başlangıcının çocukluk olduğunu bu satırları okuyan birçoğunuz yaşam deneyimlerinizden hatırlayacaksınız. İlk dinlediğimiz radyo tiyatrosu bize tiyatro zevkini, annemizin okuduğu masallar edebiyat ilgimizi, müzeye götürüldüğümüz geziler tarih veya resim merakımızın ilk adım taşını oluşturduğunu biliyoruz.

Spordan başlayalım. Takım sporu yapmak neleri veriyor, şöyle göz atalım. Basketbol, voleybol ya da en popüler spor olan futbol oynadığını düşünelim. Küçük yaşlardan başlayarak antrenman yaparak disiplin öğrenecek. Oynarken yardımlaşmayı, direnmeyi, son ana kadar pes etmemeyi ve galibiyette sevinmeyi, mağlubiyetlerde üzülmeyi öğreniyor. Kasları çalıştırmak, akciğer kapasitesini arttırmak, beyin-kas koordinasyonun arttırmak, adrenalin heyecanını yaşamak ve zor zamanda doğru kararları vermek gibi birçok önemli şeyi küçükken yaşayarak yaşama en doğru şekilde hazırlanıyor.

Bireysel sporlarda ise hedef koyarak ona ulaşmak için çalışmak, bıkmadan çalışmak ve yukarıda sayılan fiziksel özellikleri kazanmak, heyecan kontrolleri, sevinç ve üzüntülerde dengeyi bulmayı öğrenmek.

Görüldüğü gibi spor yapmanın sayılamayacak kadar büyük yararları var. Ama zaman ayırmak gerekiyor. Buna iyileri seyrederek kazanılacak görgüyü eklersek, çocukların spora vakit ayırması gerekiyor.

Ayrıca, kitap okumak küçük yaşlarda başlayan bir alışkanlık. Her romanın yarattığı dünyaya girerek zengin bir iç dünyasına sahip olmak önemlidir. Buna müzik konusunu da eklemek gerekiyor. Piyano çalabilen, gitarın tellerinden kendini ifade edebilen bir çocuğun iç dünyasının nasıl zenginleşeceğini düşünün. Konserleri izleyen, albümleri takip eden çocuklardan daha mutlusu olabilir mi?

Müzeler, orman gezileri, seyahatler hepsi de çocuğun görgüsünü, ruh dünyasını zenginleştiren kavramlar. Duygusal gelişimini geliştirirken sadece IQ değil EQ değerlendirmelerinin kariyerdeki önemini hatırlarsak, yarışmacı ebeveynlerin bile bana hak verecekleri birşeyden bahsettiğimi kabul edersiniz.

Buna daha eklenebilecek satranç oynamak, pul ve başka koleksiyonlar yapmak, ev hayvanı sahibi olarak onunla vakit geçirmek gibi farklı başka hobiler ve aktiviteleri de ekleyebiliriz.

Tüm bunlar kişiliği veren ve çocuğu birey yaparak farklılığını yaratan özellikler. Yani onu kendisi yapacak özellikleri.

Peki, eğitim sistemine baktığınızda ne görüyorsunuz? Sadece test çözdüren okul-dershanelerin kuklası olmuş öğrencileri. Bu anlattığım şeyleri bırakın, arkadaşlarıyla bile görüşemeyen renksiz, hepsi aynı çocuklardan oluşan bir ordudan bahsediyoruz.

Neden böyle? Eğitim sisteminin bu duruma dönüşmesinde acaba soru sormayı bilmeyen, renksiz,  sıradan insan yetiştirme alt düşüncesi var mı?

Yukarıda verdiğim örnekler ve sonuçlarını anlattığım sistemi tüm gelişmiş ülkeler uyguluyor. Orada 10 yaşından sonra çocuğun kabiliyetinin nereye ve hangi boyutta olduğu özel testlerle ortaya çıkarılıyor ve buna yatırım yapılıyor. Sporcu olmak, bir şeyi çok iyi yapmak burslarla desteklenen birisi olmanız için yeterli.

Sizin sisteminizi uygulayan kaç ülke var? Hiç merak ettiniz mi? Ondan öte bu ülkeler gelişmişlik skalasında nerede yer alıyor? Buna bir baktınız mı? Bu ülkelerin doğu ülkeleri ve Müslüman ülkeler olması sadece tesadüf mü? Düşünmeyi ve bana göre demeyi unutun prensibini uygulamanın siyasi boyutu var mı?

Bu sorular arttırılabilir. Ama ben sadece tek bir soru sormak istiyorum.

Çocuklar oyun mu oynasın yoksa ders mi çalışsın?

Üçüncü seçeneğin hem ders çalışsın hem de oyun oynasın olsun diyenlere de şunu söylemek istiyorum. Benim dersten anladığım temel bilgiler artı çocuğun kabiliyetinin ortaya çıkaran uygulamalardır. Yoksa günde 9 saat test çözmek, her akşam 15 sayfa ödev yapmak değildir.

Çocuklar, oyun oynadığınız, kendinize vakit ayırdığınız bir tatil yapmanız dileğimle.

Hiç yorum yok: