Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Kız Çocukları Ayrı Okullarda Okusun Diyenler Bir Kez Daha Düşünsünler

11 Mayıs 2009

Mardin’deki son olaylarda hep yaşanan bir olgu kamuoyunun gündemine taşındı. Töre cinayetleri. Zaten hep yaşandığı için kanıksanan olaylar ancak çok büyük bir olay patlak verdiği zaman ya da ilgi çeken birisi olduğu zaman tartışmaya açılıyor. Hüseyin Üzmez olgusu örneğinde olduğu gibi; adli tıp kurumu 6. ihtisas kurulunun hep verdiği ruhsal travma yoktur raporları birden bire tartışılmaya ve nasıl oluyor ifadeleriyle manşetlerde yer bulmaya başladı.

Halbuki bu raporlar hep böyle çıkıyordu ve kurulun vizyonu da bununla sınırlıydı. Yetersizlikler hep vardı. Uzmanlıklar ve bilgi de bu olayları değerlendirmek için son bilimsel araştırmalara yatkınlık içermiyordu. Ama bunlar ancak bilinen ve dikkat çeken bir kişinin yaptıklarından sonra tartışılmaya başlandı.

Mardin’de 44 kişi öldürülünce herkesi bir dehşet bürüdü. Nasıl olur, bu kadar vahşet nasıl yaşanır diyen herkes bu olayda kendini çok kötü hissetti. Çünkü düğün sırasında yapılan baskında çocuklar dahil herkesin öldürülmesi planlanmış ve uygulanmıştı. Amaç da çocuklar büyüyüp kan davası gütmesinler şeklindeydi. Bu kadar vahşet ve ilkelliğin 21. yüzyılda yaşanıyor olması ve bunun da yaşadığımız topraklar üstünde gerçekleşiyor olmasının düşündürmesi gereken bir çok boyut olduğu ortada.

Töre denilen sistemin yüzyıllardan beri beslenen ve kuşaktan kuşağa taşınan bir kavram olmasının  meydana getirdiği zorlukların dışında herkesin körü körüne itaat ettiği ağa sisteminin de işleri daha da zorlaştırdığı ortada. Ama bugünün her eve girebilen iletişim silahlarının en büyük kozu oynayabileceği planlamaların yapılarak zaman içinde bunu yok edebilmenin de mümkün olduğunu gerçekten bunu başarmak isteyenler görüyor.

Bu noktada ağanın işaret ettiği kişiye oy verme kolaycılığına kapılanların bunu sürdürme isteklerinin toplum eğitimindeki en büyük engeli oluşturduğunu  görerek şunu söylemek gerekiyor. Bugün güney doğu da ve doğuda kan davası, kan parası, töre cinayeti yaşamın içinde hava, su kadar doğal ve benimsenmiş kurallar. Orada yaşayan, doğup büyüyen herkes bunu çok doğal kabul ediyor.

Buradan bakıldığında dehşet veren kavramlar orada yaşamın en normal  olaylarından. Birisini öldüren kişiyle pazarlık ederek ondan para alıyorsunuz ki onun ailesi de sizin ailenizden birini öldürüp intikam almasın. Yani tam bir pazar. Can pazarı mı demeli yoksa başka bir şey mi bilemiyorum. Ancak yaşananların anlaşılabilirliği çok kolay değil.

Buradaki en önemli faktörlerden birisinin kadınların insan yerine konmaması olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü kadınlar yaşamda yoklar. O kadar yoklar ki o bölgede kaç çocuğun var denildiğinde sadece erkek çocuklarını sayıyor. Kızlar yoklar. Okulda yoklar, sokakta yoklar, toplumun hiçbir kademesinde yoklar. 
Burada en büyük iş devlete düşüyor. Devlet 8 yıllık zorunlu eğitimle herkes okula gidecek demiş. Kız-erkek fark etmez demiş. Yoksa ceza veririm demiş. Ama bir çok bölgede devleti temsil edenler gözlerini yumuyorlar. Burada emek verenlere de köstek vuruyorlar mı sorusunu Hocam Prof. Dr Türkan Saylan’ın evini arama emri geldiğinde düşünmedik değil ancak, görünen o ki yaptırımlar çok ama çok zayıf.

Bununla ilgili son gelişmelerin devletin düşünce yapısını yansıtması açısından daha da problem yaratıcı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Mardin Valisinin açıklamasında kız çocuklarının ayrı gidebileceği okulların açılması gerektiğinin söylemesi ve bunu da yöre halkının karma okullara çocuk göndermek istemediklerini söylemesi ile desteklemesi çok vahim bir olay. Ama daha da vahimi bu konuda yıllarını vermiş saygın öğretim üyelerinin bunu destekleyen demeçler vermesi. Yani ayrımcılığın devlet tarafından yapılmasını dahi destekleyen bir duruma düşünmemizin bizi nasıl zavallılaştırdığını umuyorum görmekteyiz.

Mardin Valisi diyor ki kız çocukları ayrı okullarda okusunlar. Konusunda çok saygın sosyal psikolojinin öncülerinden sayılan hocamız da diyor ki evet bunu düşünmek gerekir. Sonra da biz diyoruz ki cinsiyet ayrımcılığı yapılmasın. Bölgede kız çocuklarının da erkekler kadar değerli olduğunu, farkları olmadığını anlatmamız gerekiyor.

Hocalarımız bile böyle söylüyorsa işimiz gerçekten zor. Daha çok böyle olaylar yaşarız ve sonra da her yerde ahkamlar kesilir. Rüzgar nasıl esiyorsa öyle konuşanları da bir gün tarih yargılar. Umarım tarihe bakmak bazen herkesin aklına geliyordur. Yaşam sadece bugün değildir. Yarınlardır, dündür. Hepsiyle birlikte vardır.

Unutmayalım !              

Hiç yorum yok: