Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Türkiye'den Genç Manzaraları

31 Mart 2008

Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler, Kalkınma Programı(UNDP) 2008 İnsani Gelişme Raporu'nu   açıkladı. Bu yılki ana konu Türkiye’de Gençlikti. Rapor gerçekten başarılı ve kapsamlı bir değerlendirme yapılarak hazırlanmış bir emek ürünü.


Bu raporu kaynak kullanarak bazı rakamsal verilerle durum değerlendirmesi yapmak istiyorum.

Özellikle Erdoğan’ın Dünya Kadınlar Gününde en az 3 çocuk doğurun dediği bir ortamda bazı gerçeklerin göz önüne dökülmesinin ve tartışılmasının yararlı olduğunu düşünüyorum.

Genç nüfus ülkeler için avantajdır. Çünkü işgücüdür, enerjik bir kuşaktır ve atılım yapılması için ortamın en önemli unsurudur. Bunlar doğrudur ancak, bu kuşağı eğitir ve yetiştirirseniz bu doğrudur. Bunu yapamayan ülkeler için gençlik her an patlamaya hazır bomba olabilir.
  
Son yapılan sayımların ortaya koyduğu rakamlara göre 15-24 yaş arasındaki nüfus tüm ülke nüfusunun %17.6’sını oluşturuyor. 12 milyon 400 bin genç şu anda toplumumuzda yaşamaktadır. Ama tablonun şu yüzü çok acı bir gerçeği vurgulamaktadır. Bu gençliğin, 12 milyon 400 bin gencin, %30’unun okula gitmesine, %30’unun çalışmasına karşın %40’ı yani 5 milyon genç hiçbir şey yapmadan vakit geçirmektedir. Eğitimin ya da işin kalitesini tartışmaya açmadan sadece kategorize etmek bile durumun vahimliğini ortaya koyuyor.

Özellikle AKP iktidarından sonra iyice keskinleşen cinsiyet ayrımcılığının bir sonucu olan şu rakam da çok vahim bir duruma işaret ediyor. 2.2 milyon kadın ne öğrenim görüyor ne de çalışma yaşamının içinde yer alabilmiş durumda.

Bunlara 650.000 fiziksel engelliyi ve 22.000 çocuk ve genç hükümlüyü de eklemek gerekiyor. Ayrıca istatistiklere bile giremeyen sokakta yaşayan çocukları, uyuşturucu kurbanı olan, fuhuş sektörüne düşmüş gençleri de eklemek gerekiyor. Bunlar da görünmeyen gençlerimiz. O kadar görünmeyen gençlerimiz ki sayısal olarak bile yoklar.

Kız çocuklarının eğitim görememesi ve evde oturarak evlenmeyi beklemesinin sonuçları çok  düşündürücü. Çünkü bu kızlar ne sosyal aktivitelerin içinde yer alabiliyorlar ne de işgücü piyasasına girebiliyorlar. Çünkü hiçbir eğitimleri ve özellikleri olmadan başta elenip evlerine mahkum kalıyorlar. Bunların kentsel işgücü piyasasının talep ettiği becerilere sahip olmadan ailesiyle göç ederek büyük kente gelmesi bu  enerjiyi negatife döndürüyor. Atıl hale getiriyor.

Genç kuşağın önünde iki yol var. Ya okuyacak ya da çalışacak. Ama ikisini de yapmayınca yaptığı  kahvede oturmak. Tabii erkekse. Kızsa, evinden dışarı bile çıkamıyor.

Çıkış yolu aslında tüm gelişmiş ülkelerde aynı, eğitim. Ama okullaşma oranlarına baktığımızda orada da çıkmaza girdiğimiz görülüyor. Mecburi olduğu halde ilköğretimdeki okullaşma oranının %100  olmaması  düşündürücü. Burada da ekonomik sorunların ön plana çıktığını görüyoruz.

Okul öncesi eğitim de ise Türkiye’nin yok denecek düzeyde gelişim gösterdiğini söylemek abartı olmaz diye düşünüyorum. Çünkü okul öncesi eğitim, okul öncesi çağdaki çocuk nüfusunun %20’sinden azını kapsıyor.

Cinsiyet ayrımcılığının en net göründüğü yerlerden birisi de eğitim. Çünkü baktığımızda ilköğretimde erkek çocuklar lehine %4’lük bir oran farkı varken bu rakam orta öğretimde %8’e çıkıyor. Kızların aile baskısı yüzünden okulu terk etme oranı erkeklerden 9 kat fazla. Özellikle 6-8. sınıflarda bu durumun gözlenmesi akla kız çocuklarının evlendirilme amacıyla okuldan alınmasını getiriyor.

Ülke coğrafyasından kaynaklanan duruma baktığımızda ülke genelinde ortalama okullaşma %89 iken bu oranın Güneydoğu Anadolu’da  %79’a düştüğü gözleniyor. Ortaöğretime katılım ülke ortalaması %56 iken bu oranın Güneydoğu Anadolu’da %26’ya düştüğünü belirtelim.

Bence en önemli istatistik şimdi vereceğim istatistik. Halen Türkiye’de gençlerin %56’sı ilköğretimden sonra liseye devam ederken ancak %18’i liseden sonra üniversiteye devam ediyor. Yani durum, içler acısı bir durum.

Özetle, 3 çocuk doğurun demeden önce var olan gençliğe nasıl hizmet verebilirim sorusunu sormanın çok daha önce geldiğini düşünüyorum. Ama bunu sorabilmek için de vizyona sahip olmak gerekiyor. O zaman boşuna bunun sorulmasını beklememek gerekiyor.

Hiç yorum yok: