Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Rio’da Toplanan Uzmanlar Çocuklara En Büyük Cinsel Sömürünün Telefon Ve Bilgisayarlar Yoluyla Yapıldığını Söylüyor

01 Aralık 2008

Her 5 yılda bir düzenlenen “Çocukların Cinsel Sömürüsüne Son Verme“ kongresi 3000 uzmanın bir araya gelmesiyle toplandı. Bu toplantıda hem devletlerin resmi temsilcileri hem de sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri birlikteydi.

Bu toplantının çocuk fahişeliği, çocuk pornografisi ve kısaca İngilizcede on-line sömürü olarak  belirtilen bilgisayar ve telefonla yapılan sömürünün her geçen gün artarak varlığını sürdürdüğünü belirttiler.

Rio bildirgesi olarak yayınlanan sonuç bildirgesinde ise Japonya’da yapılan son toplantının ardından   şu saptamalara yer verildi:

Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere tüm bu konularla ilgili olan uluslar arası sözleşmelerin özellikle de opsiyonel sözleşmenin ülkeler tarafından uygulanabilmesinin bu problemin önlenmesinde çok önemli olduğu belirtilmektedir.

Ülkelerde problemin tanımlanmasında ve ilgili kanun ve yönetmeliklerin çıkarılmasında geçmişe kıyaslandığında çok önemli adımların atılmış olduğu görülmektedir. Ayrıca tüm kesimlerde konuyla ilgili bilgilenmenin artması da sevinçli noktalardan birisidir. Özellikle multi-sektörel boyutta artan  bilgilenmenin önleme çalışmalarında büyük önemi bulunmaktadır. Çocuklara yönelik eğitimlerinde  problemin önlenmesinde büyük katkısı vardır. 

Ayrıca bu konudaki en önemli aşamalardan birisi olan alo-imdat hatlarında ciddi gelişmeler olması da çok önemlidir. Bu arada bizim bu konudaki başarısızlığımızın da dikkat çekici olduğunu belirtmek zorundayım. Her ne kadar Rio’da SHÇEK adına katılan yetkililerle yaptığım görüşmede 183’ün çok aktif ve etkin çalıştığının altını çizdilerse de ben kendim test etmediğimden bu konudaki yorumumu gelecek haftalara saklıyorum.

Bu olumlu adımlara rağmen halen olumsuz bir çok gelişmenin de bulunduğu görülmektedir. “Telefon  ve bilgisayarla yapılan cinsel sömürünün boyutları sürekli artmakta ve farklı şekillerde gözükmektedir.“

Bu sömürüye maruz kalan çocuklar için uzmanlara yönelik durum saptaması ve tedavisi konusundaki eğitimlerin yetersiz olduğu görülmektedir. 

Acil alınması gereken önlemler ise şöyle sıralanmıştır;

Ulusal boyutta internet kullanan gençliğin bu konuda bilgilenmesi ile eğitim alması sömürünün önlenmesinde çok önemlidir. Bu bilgilenmenin ne şekilde olacağı çocuklar ile gençlerin katılımı ile yapılmalıdır.

Cinsel sömürüye maruz kalan çocukların saptanması, değerlendirilmesi, tedavisi ve rehabilitasyonu konusunda çok yönlü çalışmaların arttırılması gerekmektedir.

2013’e kadar ülkelerin bu konuda net çalışmalarla cinsel sömürünün azaltılmasını sağlamaları  konusunda dileklere tüm ülkelerin  katılımı ile  sona erdi.

Türkiye’den sivil toplumcu olarak katıldığım bu toplantıda beni üzen konu şuydu. Toplantıyı organize eden  ECPAT kuruluşunun yayınladığı ülke raporları içinde Türkiye raporunun olmaması üzücüydü.  Emniyet Müdürlüğü’nün yakaladığı olguların sayısal verileri dışında hiçbir verinin olmaması ilginçti. Bu verinin gün ışığına çıkmaması konusunu daha sonra ele almak üzere SHÇEK, Sivil Toplum Kuruluşları  ve akademik çalışmaya bağlı rakamsal verinin bulunmamasının düşündürücü olduğunu söylemeliyim. Çünkü cinsel sömürü olarak isimlendirilen pornografinin, çocuk fuhuşunun ve  on-line yani telefon ile, bilgisayar yoluyla siber ortamdaki cinsel istismarın Türkiye’de olmadığını ne pembe bir tablo çizmek isteyen yetkililer ne de bir başkası söyleyemez. 

Kuşadası, Bodrum ve Sulukule’de çocuk fuhuşunun olduğunun söylenmesi ve orta batı ülkelerinden  özellikle Belçika, Avusturya’dan günübirlik turların gelmesi konusunda bize yansıyan bir şey yok diyen yetkililere diyecek bir şey bulamıyorum. Keşke yetkililerin yok demesi ile yok olsaydı ama olmuyor. Uyuşturucu, fuhuş, pornografi zincirinin birlikte gittiği bu son kongrede birçok defa gündeme geldi.

Ama Türkiye ile ilgili somut veri hala yok. Bu konuda organize suç örgütlerinin tek aktör olması da  Emniyetin artık işbirliği çalışmalarına başlamasını gerektirir. Sivil Toplum Kuruluşları,  akademisyenlerle işbirliğinin başlaması için  Malezya, Filipinler gibi mi olmamız gerekiyor?  

Hiç yorum yok: