Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

12 Eylül 2010 Pazar

Tek Ebeveynli Aileler

22 Şubat 2010

Tek ebeveynli aileler özellikle son elli yılda artan boyutlarda karşımıza çıkıyor. Aslında toplumun en küçük birimini oluşturan aile kavramı, klasik olarak anne-baba ve çocuk(lar)dan oluşuyor. Çocuklar  ailenin ana yapıtaşları. Zaten aileye aile özelliğini kazandıran da çocuklar oluyor.

Bu açıdan aile kavramını tartışırken çocukları ana eksene alınarak onların bakış açısından veya onların yararı açısından konunun tartışılması önem kazanıyor. Modernleşen yüzyılımızda yaşam modellerinin değişmesinin bir çok farklı etkileri olduğunu görüyoruz.

Bunlar içerisinde en başta kadının daha çok toplum yaşamına girmesi geliyor. Her ne kadar bunu biz kendi toplumumuzda tersi bir mücadelenin olduğu şeklinde bir saptama yapabiliyorsak da şu andaki konumuz dışında olduğundan bunu şimdilik bir kenara bırakmakta yarar var. 

Evde, çocuk, anne ve babayla rol modelleri oluşturmakla başlayan ondan korunma, gelişme, yaşama ve katılım boyutunda farklı perspektiflerde katkı alıyor. Zaten bu saydığım korunma, yaşatma, gelişim ve katılım da çocuk haklarının dört temel prensibi. Anneden ve babadan farklı şekillerde ve ağırlığın değiştiği boyutlarda bu katkıyı alan çocuk yaşama hazırlanmış oluyor.

Çünkü yaşam evde başlıyor , sonra okula dönüşüyor. Okullu olunduktan sonra da iş yaşamı geliyor ki zaten artık anne-baba himayesine gereksinim belki sadece sevgi ve şefkat görme boyutunda kalıyor.

İşte bu durumda çocuğun yaşamında hem anne hem baba farklı ama çok önemli rolleri üstlenerek  çocuğun yaşama hazırlanmasını sağlıyorlar. Ama bunlardan çok daha önemlisi çocukta yarattıkları, verdikleri güven duygusu. Çocuklar anne ve babalarından güvende olmak duygusunu alıyorlar. Bu duyguyu yaşamın başında yaşadıklarında ve bunu içselleştirdiklerinde yaşamın geri kalanı daha rahat  ve güvenli yaşanan bir yaşam oluyor. Bu, anne ve babayla yaşamanın en önemli boyutu.

En sık gördüğümüz boyut anne -babanın boşanması sonucu oluşan ayrılıklar ve tek evebeynlik. Ama buna ölümlerle gelen tek ebeveynliği de eklemek gerekiyor. Bu ikisi en sık karşılaştığımız boyut.

Ölüme yapacak bir şey yok ancak, boşanma sonucu oluşan tek evebeynlik durumunda özellikle erişkin insan olarak anne-babanın çocuklarına karşı olan sorumluluklarını mutlaka sorgulamaları gerekiyor. Çünkü kendileri için daha iyi bir yaşam peşinde koşan anne veya baba, bazen her ikisi, aslında küçüçük yaştaki çocuklarına kaldırılması çok güç bir travma yaşatıyorlar.

Bu travma öylesine ağır oluyor ki hep yanlarında taşıdıkları ve önlerinde engeller yaratabilen güçte zararları da birlikte getiriyor. Bu çağın getirdiği en büyük kişilik özelliklerinden birisi egoizm. Önce ben demek artık karakteristik özellik haline geldi.

Ama anne- baba olmuş erişkinlerin bunu deme hakkı var mı, yaşadıklarının faturasını çocukların çekmesi ne kadar doğrudur bence tartışılması gereken bir konudur. 

Hiç yorum yok: