Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

12 Eylül 2010 Pazar

Çocuk Hakları Sözleşmesinin 20. Yılında Türkiye

30 Kasım 2009

- Çocuk askerler
- Çocuk anneler
- Fiili livata
- Çocuk kaçırma

Bu yukarıda sıraladığım dört başlık toplumumuzda var olan ama hiç konuşulmayan problemlerden en ciddi olanları.

Nasıl daha önce de; Akranlar arası şiddet, Suça itilen çocuklar, Siber şiddet konularını önemsemeyip yok sayıyorduk, işte onlar gibi var olan çok önemli sorunlarımız. Ama ne oldu? Ne zaman her gün karşımıza ölen, yaralanan veya etkilenen çocuk mağdurlar sayılarla çıkmaya başladı, işte o zaman ne yapacağız konumuna geldik.

Devlet özellikle sosyal problemler söz konusu olduğu zaman ben tek patronum, sadece ben karar veririm tavrını yıllardır sürdürmekte. Ancak, bu dönemde bu tavır iyice ağırlığını hissettiriyor. Artık bu konulardaki araştırmalara bile izin vermeyerek araştırma yapılacaksa onu da ben yapıyorum diyerek tavır alıyor. Özellikle okullarda araştırma yapılmasının yasaklanmasını anlayabilmenin başka bir yolunu ben bulamadım. Ama ne oluyor, her problem konuşulduğunda ilk sorulan soru olan; “Kaç tane var?” sorusunun cevabı havada kalıyor.  
      
Resmi istatistiklere bakarsanız bizim sokak çocuğu problemimiz yok, suça itilen çocuklar ise abartılıyor, ensest dediğimiz olgu sayısı ise yıllık bir elin parmaklarını geçmiyor. Uyuşturucu kullanan sayısı da çok düşük. Kız çocuklarımızın sorunu yok ve her şey çok güzel. Bizim yaptığımız ise sadece kargaşa yaratmak için oyun bozanlık yapmak. 

Bazen bunca yıldır yaptıklarımıza ve konuştuklarımıza bakıyorum. Karamsarlık dozunun çok yoğun olduğu temalar hakim. Ama ne yazık ki iyiye giden şeyler o kadar sınırlı ki benim bu karamsarlıktaki katkımın çok sınırlı olduğunu düşünüyorum.

İyi şeyler yok mu? Var. Ne, mesela. Özellikle çocuk istismarı konusunun hem çok konuşulan hem de çok çalışılan bir konu haline gelmesi bir örnek. Bu çalışmaların yüzeyselliği, konuya yaklaşımda hizmet ağırlığından ziyade başka yaklaşımların ağırlıklı olması zamanla geçilecek dönemeçler ama en azından bu konuya göz yummayı bir kenara bırakmak da bir adım diye düşünüyorum.

Çocuk konusunda çalışanları bekleyen iki önemli tehlikenin de bugün pratikte maalesef yaşandığını görüyoruz. Çocuğun siyasete ve dine alet edilmesi. Bu konuda yaşananlar uzun zaman çocuğu siyaset üstü ele almak için uğraş veren bu satırların yazarının en büyük sorunu. Bunların yanında hiçbir birikimi olmadan ortaya çıkan ve okudukları tek yazıyla bu konuyu ben en iyi biliyorum diye gezenlerse bir başka trajikomik durum. Dışarıdan komik ama aynı ortamda olunca trajik. Kaç yıl önce yapılmış projeleri ben bugün yapıyorum diye ortada gezenlerden, başka ülkelerden gelip ahkam kesenlere kadar bir çok trajikomik figür ortalıkta geziyor. Çocuğa faydaları var mı? Buna cevap bile verme gereğini duymuyorum.

Ama her şeyi devletten bekleme kolaylığını yaşayan bir toplum olduğumuz için ve sivil toplum kavramının son dönemde sadece ümmetçi bir yaklaşıma teslim olduğunu da tespit ederek bugün acil olarak yapılması gerekenleri yapmazsak yakın zamanda çok baş ağrısı çekeceğimizi söyleyebilirim.

20. yılında çocuk nüfusu artan bir Türkiye’nin sorunlarını en azından doğru bir şekilde ortaya koyabilmesi ve bunun için cevaplarını bularak bir an önce çalışması bir zorunluluktur. Eğitim gibi en önemli konuda kaosları çözmek önemlidir. Kız çocuklarının yok sayılmasının halen günümüzde bir gerçeklik olması aşılmalıdır. Gelenekler görenekler diyerek arkasına saklandığımız bir çok yanlıştan çıkmazsak ortaya çıkacak sonuçlar bizi daha da üzecektir.

Çocuklar geleceğimizdir, bence en güzel ve doğru slogan. Ama o geleceğin aydınlık olması için de uğraşmamız gerekiyor.

Türkiye’nin Çocuk Hakları Sözleşmesinin 20. yılına ulaşmasını kutluyor ve güzel bir gelecek diliyorum.  

Hiç yorum yok: