Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Denetimli Serbestlik Sisteminde Doğru Yaklaşımlar Neler Olmalıdır?

13 Nisan 2009

Suça itilen çocuklar konusundaki çalışmaların diğer güç koşullardaki çocuklar konularına göre daha az yol alabiliyor olmasında farklı nedenler var. Bunların ilki, hedef grubumuz olan bu çocuklarımızı nasıl algıladığımızla ilgili. Daha konu başlığından bunu anlayabiliyorsunuz; Bir grup suçlu çocuklar diyor diğer grup ise suça itilen çocuklar diyor. Bu başlıktaki ayırım bile bize bakış açısının değişkenliğini göstermek açısından çok önemli.

Bu konudaki en önemli kırılma noktasını ise bu durumdaki çocuklarımıza ne yapmamız gerektiği konusuna odaklanıyor. Bu ne yapmamız gerektiği konusu ise daha suça sürüklenmiş çocuğun yakalanmasından başlıyor sonra dışarı çıktığında denetimli serbestlik konusuna kadar geliyor. Bu  süreçte yapılanlar ile yapılması gerekenler ne kadar örtüşüyor? Belki de bunu tartışmak gerekiyor.

Ayrıca son dönemde özellikle güneydoğu ve doğuda Diyarbakır başta olmak üzere Adana, Van, Hakkari gibi illerde mitinglerde öne çocukları sürerek onlara taş attıran ve sonra çatışmanın ortasında bırakarak onları riske eden gruplar bir konunun daha pratiğiyle bizi baş başa bıraktı. Terör örgütlerine yaklaşıldığı gibi mi bu olgulara yaklaşılacak? sorusuna kimse cevap veremez ya da daha aramayı düşünemezken birden bire karşımıza şöyle olgular çıkmaya başladı.

2006 ve 2007 de Adalet Bakanının Mecliste bir soru önergesine verdiği cevaba göre; 1572 çocuk hakkında terör suçlarından dava açıldı. Çocukların terör örgütlerince bu suçlara alet edilmelerinin karşılığı bu mu olmalı? Bu yapıldığında doğru mu yapılıyor? Bu konuda konuşanlar olayın sadece çocuklara verilen ceza boyutunu tartışırken kullanılmaları konusunda ağızlarını açmamaya ve olumsuz hiçbir şey söylememeye çok dikkat etmeleri nedendir gibi birçok soruyu sormak mümkün. Ancak, bu soruların cevapları verilse ve bilinse bile konunun perspektifini değiştirmeyeceği de açıktır. Soru açıktır. Eğer suçu çocuk işlemişse, burada çocuğun suça itildiği yaklaşımımız sonucu onun iyileştirilmesi için nasıl davranmalıyız sorusu gündeme gelmelidir. Yani rehabilitasyon çalışmasını nasıl yapmalıyız ve topluma bu çocukları nasıl kazandırmalıyız? 

Bu sorunun nasıl yapmamalıyız cevabı terör suçundan bu çocukları 10-15 yıl gibi sürelerle yargılamamalıyızdır. Demek ki biz değerlendirmemizi yaparken terör suçları kapsamının dışına çıkartabilmek mecburiyetindeyiz. Eğer yaklaşımımızda Çocuk Hakları Sözleşmesi temel kriterse, ve bu çocukların alet edildiğini, hatta hak savunuculuğu başlığında bu çocukları korumaya çalışanların çoğunun da bunu alet ettiklerini bilmemize rağmen bu çocukların harcanmasını önlemeliyiz. 

Suça itilmiş çocukların cezaevine girmeleri ve burada süre geçirmeleri yerine alternatif olasılıkların birçok ülkede yaşama geçmesindeki temel faktör çocuğun burada yaşadıklarının onda yarattığı yıkıcı etkilerdir.
Çocuğun günlük sosyal yaşamdan kopması ve kapalı yerde tutulmasıyla başlayan süreçte çocuğun ruhsal dengesinin bozulması; kabuslar, uyku bozuklukları, yabancılaşma ve anti-sosyal davranışlarla süren bozukluklar ortaya çıkmaktadır. 

Ama asıl problem olan, çocuğun cezaevi yaşamıyla tanışması ve cezaevi kültürü olarak isimlendirilen yaşama adapte olmasıdır. Burada cezaevi kültürü olarak isimlendirilen yaşamdaki temel kriterin güç olduğunu ve buna birçok zararlı ve çocuğu uzak tatmaya çalıştığımız birçok kavramın devrede olduğunu hatırlatmakta yarar var.

Tüm bunları yaşayan çocuk serbest kaldığında ise onu topluma kazandırmak ve onu diğer çocuklarla aynı yaşam modeline getirebilmek için sosyal destek çalışmalarının sürekli ve sistemli yürütülmesi gerekmektedir. Buradaki en önemli mekanizmalardan birisi de Denetimli Serbestlik mekanizmasıdır. Denetimli serbestlik uygulaması Resmî Gazete’nin 20 Temmuz 2005 tarihli ve 25881 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Asıl olarak Denetimli Serbestlik; kişinin işlediği bir suç nedeniyle tutuklanması ya da mahkemece hakkında mahkumiyet kararı verilmesi sonucunda cezaevine girmesi yerine, cezasını toplum içerisinde gözetim ve denetim altında çekmesini ifade etmektedir. Buna göre, DS uygulamasının alternatif bir infaz sistemi olduğu düşünülebilir.

Burada asıl uygulamanın Adalet Bakanlığına bağlı olduğu ve buradan yürütüldüğü daha doğrusu yürütülmeye çalışıldığı görülmektedir. Bakanlığın ceza infaz kurumlarında bulunan psiko-sosyal servis görevlileri bu konudaki ana çalışanlardır. Bu çalışmalar kapsamında çocuğun kurumdan çıkmadan önce sosyal yaşama hazırlanması konusunda rehberlik ve danışmanlık hizmetleri verilmesi gerekir. Ancak, Türkiye’de kurumlardaki psiko-sosyal servis çalışanlarının kantite ve kalite problemlerini gözden geçirmek gerekmektedir. Özellikle dinamik ve değişen, yeni bilgilerle donanımı gerektiren bu konularda çalışmaların kısıtlılığı problematik gözükmektedir.

Adalet Bakanlığının Eğitim, Gözetim, İyileştirme İşleri Şubesi olarak isimlendirilen şubesinin sorumluluğundaki çalışmaların bizde gelişmemiş bir kültür olan multi-disipliner çalışma yapısında gerçekleşememesi en temel problemlerden birisidir. Çalışmanın temel ilkeleri olan "gizlilik ilkesi" ve "çocuğun yararı" ilkelerinde, temel çalışmanın çocuğun yüksek yararına bağlı yürütülmesi gerekmektedir. Bu çalışmaların Milli Eğitim Bakanlığıyla, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumuyla ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yapılabilmesinin sağlanması gereklidir.

Bu konuda daha işin çok başında olduğumuzu göz önüne alarak doğru ve sağlam adımların atılmasının sağlanması gerekmektedir. Bu çalışmalar yapılırken de sadece çocuğun yüksek yararının gözetilmesi temel kriterdir. Dünya görüşünü de fırsattan istifade ederek yaygınlaştırma ve ifade etme girişimlerini buradan uzak tutabildiğimizde, multi-disipliner çalışmaların sağlıklı ve diyalog içerisinde yapılabilmesi sağlanacaktır.

Hiç yorum yok: