Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

27 Şubat 2011 Pazar

Aile-içi Şiddet Konusunda Araştırmaların Önemi

Sosyal konuların çalışılması sırasında en büyük problemlerden birisinin konu hakkında son durumun bilinmesi olduğu, araştırma yapanlar tarafından bilinen bir durumdur. Aslında teorik olarak konunun  tanımı, görüşleri, doktrinleri ve uygulamaları öğrenebilmek yaşanan evrende durumun ne olduğunu  öğrenmekten  her zaman daha zordur.

Araştırma olarak kısaca tanımladığımız bu işlevin  bir çok yolları bulunmaktadır. Ama özellikle  sosyal  konularda hele şiddet gibi hassas ve kişiyi travmatize edebilecek olgularda bir kısıtlanmanın da olduğunu söylemek gerekir. 

Bunun en kolay yolu resmi makamlara başvurmuş olgular üzerinde yapılacak çalışmalar  olabilecekken burada da hep eksik bilginin bulunması olayları güçleştirmektedir. Çünkü kayıt  sisteminin öneminin anlaşılmaması ve dökümantasyon dediğimiz  kayıt  altına alınacak  belge  kavram  ve sisteminin hala yerleşmemiş olması durumu çok zorlaştırmaktadır.

Kayıtlara bakıldığında çok belirleyici olabilecek en önemli bulguların yazılmadığı görülmektedir. O zaman da o konu hakkında bilgi edinebilmek mümkün olmamaktadır.

Aile-içi şiddet gibi çok içsel ve dışarıya açıklanmasında güçlük çekilen bir olayda da durum aynıdır. Hatta diğer konulara göre daha da zor bir durumdan bahsettiğimizi söyleyebiliriz. Çünkü, temel soru  olan; “Türkiye’de durum nedir?” sorusuna cevap araştırdığınızda karşınıza gelen küçük ölçekli  çalışmaların ana soruyu cevaplamakta yetersiz olduğu özellikle de örneklem seçiminde titizliğin uygulanmaması yüzünden sapmaların akıl karıştırabildiği görülmektedir.

Ancak, her geçen gün bilinç düzeyinin artış gösterdiği bu konuda adımlar atmak ve strateji oluşturmak için saylar vazgeçilmez öneme sahiptir. Şiddet konusu çok yakın zamana kadar Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsünün periyodik olarak ülke genelinde yaptığı araştırmalara soru olarak giremediğinden ya da devlet kurumları tarafından araştırma yapılmadığından geniş ölçekli bir durum tablosunun  olmadığı bu konuda çalışanlar tarafından bilinmektedir.

Bu konudaki eksikliğin kapatılması adına ilk adımlardan biri sayılabilecek geniş ölçekli bir araştırmadan bahsetmek  istiyorum .  

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye’de kadına yönelik aile-içi şiddet araştırması  bu konudaki büyük ölçekli çalışmalardan birisidir. Bu çalışma 12 bölgede uygulanmıştır. Ocak 2009’da yayınlanan kentsel ve kırsal yerleşim yerleri ve bazı temel göstergeler düzeyinde bilgi veren en geniş  çaplı örnekleme sahip olması açısından önemlidir.

Sonuçlarını çok kısaca özetleyecek olursak, ülke genelinde evlenmiş kadınlar %39 oranında fiziksel şiddete, %15 cinsel şiddete, %42 fiziksel ve cinsel şiddete, %44’ü duygusal şiddet/istismara maruz kalmıştır.

Detaylarını Enstitünün sayfasında bulabileceğiniz araştırmanın bir çok farklı detay bilgiyi de içerdiğini  belirtelim.

Yazının sonunda bu araştırmaların devlet politikası olarak benimsenmesi gerektiği yoksa, stratejik planlama çalışmalarının anlamsız olacağı ve bütçelerin boşa harcanma olasılığının çok yüksek  olduğunu belirtelim.

Sadece Avrupa Birliği ya da diğer uluslar arası kuruluşlardan alınan bütçelere dayalı bu çalışmaları yapabiliyor olmak hem sosyal devlet olma adına hem de yurttaşına öncelik verme konusundaki  duyarsızlığı gösterme adına ayıp oluşturmaktadır.

Araştırmalar önemsenmeli ve yapılmalıdır. Ancak, genç araştırmacıları da yetiştirmeli ve nasıl  yapıldığı da öğretilmelidir.



Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı

20 Şubat 2011 Pazar

Balık Hafızalı Toplum ve Mardin’deki N.Ç. Olayı

Biz toplum olarak biraz balık hafızalıyız. Aslında yaşanan olayların fazlalığı yüzünden her an değişen bir gündemle karşı karşıya olmamız da bu duruma yardım ediyor ama o kadar çok  olayda ortalığı  yangın yerine çevirip sonrasında kayıtsızlaşıyoruz ki bu durumun sosyolojik açıdan incelenmesi  gerektiğine inanıyorum.

Yukarıdaki satırları bana yazdıran Mardin’de 12 yaşındaki N.Ç.’nin 31 kişi tarafından ırzına geçilmesi  olgusu. Meydana geldiği yaklaşık 3 yıl öncesinde duyan herkesi dehşete düşüren bu olay yargıya  yansıdıktan sonra neler oldu, ona bakalım.

N.Ç. aralarında Milli Eğitim Müdürlüğü’nde çalışan kişiler, başka devlet dairelerinde görev yapan  memurlar ve esnaftan herkesin bildiği 31 kişi tarafından sürekli olarak tecavüze uğramış bir kız  çocuğu. Olay meydana geldiği zaman 12 yaşında. Olaya karışanların ifadesiyle “sokaklarda gezen ve kim kolundan çeker götürürse onunla birlikte olmaya ses çıkarmayan” bir  kız çocuğu.

Olayın ortaya çıkması aslında bizim gibi sistemi oturmamış toplumlarda en çok rastladığımız şekilde  gerçekleşmiş. Tüm Mardin’in bildiği ama kayıtsız kaldığı bu durumu fark eden bir sosyal hizmet  uzmanının kişisel gayretleri ve tam deyim yerine oturduğu için kullanıyorum kahramanlığıyla olaya el  atması ve uğraşmasıyla zincir kırılmış.

O dönemde tüm medyada yer alan olay, diğer her olay gibi sonradan sönmüş ve kimsenin ilgi alanına girmemiş ama bu dönemde mahkeme sürmüş ve en sonunda da sonuçlanmış. Mahkeme ne karar vermiş?

Mahkeme demiş ki, bu olayda zorla alıkoyma diye bir suç yoktur sadece ırza geçme suçundan bahsedilebilir ama onda da kızın rızası vardır diyerek 1 yıl 8 ay ila 9 yıl arasında değişen en alt  sınırdan cezaları vermiş. İnfaz dediğimiz pratikte ne kadar hapis kalacaklar sorusuna ise cevap  vermeyeceğim çünkü sizler de biliyorsunuz ya da bilmiyorsanız öğreniyorsunuz ki pratikte indirimlerle  bu süre çok kısalıyor.

Mahkeme kararı verirken acaba 12 yaşında bir kız çocuğunun rızasından nasıl bahsedilebilir ve   alıkoyma suçu yok derken erişkin insanlar bu çocuğu nasıl yanlarında tutmuş olabilirler diye acaba hiç soru sormuyor mu diye düşünüyorum.
 
Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalamış bir ülkenin çocuğu olarak N.Ç. neden haklarının bu denli  gaspını yaşıyor ve bunu yapanlar bu denli hafif cezalarla kurtuluyorlar araştırmak gerekmez mi  sizce?

Şu son dönemde çocuk istismarı suçuna karşı verilecek cezaların değişimi gündemde. Kanun tasarısı  Meclis’te alt komisyonda. Ama var olan maddeleri bile böyle yorumlar ve uygularsak o zaman  bunları  değiştirmenin ne anlamı olacak  ki?

Bunca yıldır yapılan çalışmalar gösteriyor ki her düzeyde ne kadar mükemmel işler yaparsanız yapın eğer kanunlar yeterli değilse, ve uygulamada sıkıntılar oluyorsa, o zaman başarılı olmanız mümkün değil.

Mutlaka yargı mensuplarının bilgilenmesi ve bilinçlenmesi gerekmektedir.
Yoksa, bu olayda olduğu  gibi suçlu yaptığıyla  kalır.


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı

14 Şubat 2011 Pazartesi

Pedofili ve Kimyasal Kastrasyon

Son günlerde medyada yer alan, çocuklara cinsel istismar uygulayanlara verilecek cezalar konusunda  herkesin ilgisi sadece tek bir konuya yönelmiş  durumda. O da cinsel suçlulara uygulanması  planlanan kimyasal kastrasyon.

Özellikle ilk günlerde insanlar hadım edilecek manşetleriyle çıkan ve haber bültenlerinde de bu vahşete ne diyorsunuz yaklaşımlarıyla ele alınan tasarının değerlendiriliş şekline ben dehşet ve hayretle bakıyorum.

Çünkü tüm dünyada en ağır cezaların çocuklara yönelik cinsel istismar uygulayanlara verilmesinin  temelinde bir tek neden var. O da caydırıcılığı olsun ki başkaları da bu suçlara yönelmesin. Zaten  cezanın temelinde de bu var.

Ama özellikle medya olaya çocuğu cinsel obje olarak gören ve ondan yararlanmak için koruma gücü  ve kabiliyeti olmayan çocuğa cinsel eylemlerde bulunan kişiyi hiç düşünmüyor da sanki masum, sokaktaki adama yapılacakmış gibi bir tarz içinde.

Hele ilk günlerde hadım kelimesine odaklanarak herkesi dehşete düşürmeyi de çok iyi beceren medyanın ortak tavrı çok ilginçti. Neyse sonradan kimyasal kastrasyon olduğu söylenmeye başlandı ama yine de benim için bir çok sürpriz isim böyle şey olmaz kısasa kısas dönemleri geçti, bu insanlık dışı demeye başladı ki şaşırdım kaldım.

Bu ceza hem çok caydırıcı hem de gerçekten failin tehlikeli olma potansiyelini azaltıyor. Pedofillerin en önemli özelliğinin çocuklara bu suçu tekrarlama olduğu düşünülürse, tüm toplumun bunu desteklemesi yerine karşı oluşu gerçekten sürpriz.

Uygulandığı ülkelerde gerçekten bu suçun azalmasını sağladığını yapılan çalışmalar gösteriyor. İnsan hakları ihlali diyenlerin bu suça maruz kalmış çocukların hakkı konusundaki tutumlarını da ayrıca çok merak ediyorum.

Pedofilinin bilinen en sinsi suçlardan biri olduğunu söyleyeyim. Çocuğa uzun zaman diliminde güvenini kazanarak yaklaşan, eylemini gerçekleştirdikten sonra da çocuğu tehdit ederek onu susmaya  zorlayan bu yüzden de bir çok suçun gizli kaldığı bir durumdan bahsediyoruz.

Bu suçu işleyenlerin çoğunun toplumda saygı gören, bilinen kişiler olduğunu klasik kriminal kişilere  benzemediğini de ayrıca ekleyeyim. Bu da suçun ortaya çıkmasını daha da zorlaştıran bir durum.

O zaman bu suça vereceğiniz ceza da caydırıcı olmalı ve bu suçu işleyecek kişiler iki defa düşünmeli.

Ayrıca, bir da açıklık getirilmesinde yarar var. Bu kimyasal kastrasyon geri dönüşümlü bir durum. Depo ilaç niteliğindeki bu madde 3 ay  etkili, etkisinin sürmesi için ilaç verilmeye devam edilmeli. Demek ki  kalıcı bir etkisi yok.

Ben insanımı seviyorum ama anlamıyorum. Bu suç için öngörülen cezaya koro halinde karşı  çıkmalarını da bu kadar çok çocuğun istismara maruz kaldığı bir ortamda anlamakta gerçekten güçlük  çekiyorum.


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı


www.0-18.org

7 Şubat 2011 Pazartesi

Türkiye Engelli Çocuklarını Gözardı Ediyor

Engelliler konusu  göz ardı edilen konuların başında gelmektedir. Birçok konuda sosyal boyutta sınıfta kaldığımızı bilmekteyiz. Ama engelliler konusunda sayısal veriye bile sahip olamamamız bu konuda ne denli geride kaldığımızın en önemli kanıttır.

Bu konuda çalışanlar, nüfusun %10 oranında engelli  olduğundan hareketle 70  milyonluk Türkiye’de  yaklaşık 7 milyon kişinin engelli olduğunu söylemektedirler. Bu sayının yaklaşık yarısının çocuk ve adolesan olduğu  görülmektedir. Başka bir deyişle, yaklaşık 3-3.5 milyon kişilik eğitim sürecine dahil engelli bir kitlenin olduğu görülmektedir.

Ancak, eğitime baktığımızda yönetmeliklerde yer alması, uluslar arası sözleşmelere imza atmış bir ülke olmamıza karşın pratikte olayların böyle gelişmediğini görmekteyiz. Eğitim kurumlarında engellilere yönelik hiçbir yatırımın olmaması durumu imkansız kılmaktadır.

Engelliler için ne insan kaynağı ne de bina ve sınıf boyutunda hiç bir şeyin yapılmadığı  gözlenmektedir. Zaten engelliler spektrumunun fiziksel engelliler, görme, işitme engelliler ve mental gerilikler gibi çok geniş ve değişik gruplardan bahsedildiği göz ardı edilmemelidir.

Birleşmiş Milletler (BM) Engelli Hakları Sözleşmesi 2001 yılında Dünya’nın gündemine girdi. BM sözleşmelerinin ana kuralı olan 20 ülke onayladığı zaman bu sözleşme yürürlüğe girer prensibi gereği şu anda sözleşmeyi onaylayan 20 ülke Ekvador’un imzalamasıyla gerçekleşmiş oldu. Böylece sözleşmenin uluslararası bağlayıcılık kazanması için yeter şart sağlanmış oldu.

Dünya’da yaklaşık  650 milyon engellinin  bulunduğu  görülmektedir.  Engellilerin  haklarını güvenceye alan sözleşmeyi Türkiye 30 Mart 2007'de imzalamıştır. Ancak, hala onaylayıp kendi iç hukukunda yürürlüğe sokmuş değil.

Bireylere ve gruplara sözleşmenin güvenceye aldığı haklarının ihlaliyle ilgili doğrudan başvuru hakkı sağlayan Seçmeli Protokol'ü ise Türkiye hala imzalamadı.

Engelliler sözleşmesinin 7. maddesi çocukları kapsamaktadır. Bu madde şu alt başlıklardan oluşmaktadır:

1. Taraf devletler, engelli çocukların bütün insan haklarını ve temel özgürlükleri diğer çocuklarla eşitlik temelinde tam olarak kullanması için gereken önlemleri alacaklar.

2. Engelli çocuklarla ilgili bütün edimlerde, çocuğun üstün yararı birincil öncelik olacaktır.

3. Taraf devletler, engelli çocukların kendilerini etkileyen bütün konularda görüşlerini özgürce ifade etme hakkına sahip olmasını, yaşlarıyla ve olgunluklarıyla uygun bir şekilde görüşlerine gereken değerin verilmesini güvence altına alacaklar; bunu diğer çocuklarla eşitlik temelinde gerçekleştirecekler; engellerine ve yaşlarına uygun yardımlarla bu hakkın anlaşılmasını sağlayacaklar.

Türkiye, çocukları konusunu birçok konuda göz ardı etmeye devam  ediyor. Ama nüfusunun  yarısına yakınının çocukları oluşturduğu ülkemizde bu göz ardı etmenin faturasının gelecekte çok ağır  olacağını ise kimse görmüyor.


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı