Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

11 Eylül 2010 Cumartesi

Yoksulluk ve Açlık

28 Nisan 2008

Çocuklar için her geçen gün işlerin daha da kötü gittiğini görmekteyiz. Bu kötü gidiş saptamasının temeli de bugün tartıştığımız konuların düne göre daha az önemli değil ama daha yaşamsal oluşu. Bugün temel konumuz açlık. Evet açlıktan bahsediyoruz ve çocuğumuzu nasıl doyurabileceğimizi konuşuyoruz. Çünkü bugün Türkiye yoksulluğa düşmüş insanına çare bulamamanın sonuçlarını  çocuklarındaki açlığı yaşayarak ödüyor.


Bugün dünyada da kendini gösteren açlık sorununun Türkiye gibi kendini ürettiği tarım ürünleriyle besleyebilen nadir ülkelerdenken, son iktidarın anlayışıyla dışa bağımlı hale geldiğinden bugün bu avantajını kaybetmiş bir ülke konumuna düşmüş vaziyette.

Dünyadaki konjoktür bu duruma yardım eder düzeyde. Biz içeride hatalarımızın faturasını  çocuklarımızın açlığıyla öderken bugün dünyadaki gelişmelerle pirinçle başlayan krizin çok boyutlu olarak büyüdüğünü görmekteyiz. Dünyada son dönemdeki krizin en büyük yansımasının gıda fiyatlarındaki artıştan dolayı olduğu görülmektedir. Özellikle gıda fiyatlarındaki artışın  görünür olmayan  sonuçlarından. Ailelerin yükselen maliyetlerde adım adım her şeyden vazgeçerek çocukların eğitiminin de bundan nasibini aldığı izlenmektedir. Aile böylelikle hem okul masrafından kurtulmakta hem de çocuğu çalıştırarak bütçeye katkı sağlamaktadır. Bu düşünceyle birçok ailenin davranması kriz boyutunu da yaratmaktadır. Dünyadaki bu durumun okullaşmanın kız çocuklar başta olmak üzere  kırsal kesimde büyük sorun olan ülkemizde de ciddi sonuçları olacağı açıktır.
BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) son raporuna göre, çoğu gıda ithalatçısı durumundaki gelişmekte olan ülkelerde bir ailenin gelirinin yaklaşık dörtte üçü gıdaya harcanmaktadır. Yani  aile  bütçesinin % 75 i gıdaya, beslenmeye gitmektedir. Bu oran sanayileşmiş ülkelerde ise sadece % 15 dir. % 75 ile % 15 arasındaki büyük uçurum da durumun ne kadar önemli bir kriz boyutunda olduğunu açıkça göstermektedir.

Bu konudaki ilk krizi gıdada tamamen dışa bağımlı olan Nepal yaşamaktadır. Tümüne yakın gıdasını Çin ve Hindistan’dan alan Nepal’de çocukların son 6 aydaki okuldan uzaklaşma oranının çok yükseklere varması, alarm zillerini çaldırmaktadır. Yapılan çalışmalar ekonomik krizin, aileye giren gelirin düşmesinden ziyade tüm bütçenin %75’ini oluşturan gıda harcamalarının çok yükselmesi olduğu gözlenmektedir. Aynı şekilde birçok Afrika ülkesinde de aynı durumun oluştuğu da izlenmektedir. Afrika ülkelerindeki tahıl harcamalarının %75 artması alarmı vermiştir.

Dünya Bankası verilerine göre temel gıda maddeleri olan buğday ve pirinç fiyatlarındaki artış bu problemi tetikleyen ana nedenlerdir. Buna bağlı olarak, genel olarak gıda fiyatlarının da son üç yılda yüzde 83 yükseldiği görülmektedir. Geçen yıl fiyatlar buğdayda yüzde 130, soyada yüzde 83, pirinçte yüzde 74, mısırda yüzde 31 oranında artması da tabloyu açıkça göstermektedir.

Türkiye’de dünyadaki krizden kötü yönetim sayesinde açıkca etkilenmektedir. Bunun sonucu olarak ta  açlık çocuklarımızı kötü düzeyde etkilemektedir. Bunun çözümü de başvuran ailelere gıda yardımı yapmak ve onları devletten gelecek gıda yardımını bekleyen konuma düşürerek çözülemez. Dilencilik kültürünün hiçbir topluma yararı olmadığını anlamak için çok uzaklara bakmak gerekmemektedir.

Klasik haline gelmiş olan cümlenin çözümün anahtarı olması nedeniyle burada tekrarlayarak ana çözüm şekline işaret etmek istiyorum. Detaylarının tartışılıp konuşulacağı bu çözüm modeli herkese balık tutmayı öğretmekten geçmektedir. Bu Çin atasözünün de belirttiği gibi balığı vermek belki o günü kurtaracaktır ama balığı tutmayı öğrettiğimizde uzun, sürdürebilir ve kalıcı çözümü de üretmişsiniz demektir.

Hiç yorum yok: