Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

19 Eylül 2010 Pazar

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Çocuk Hakları Sözleşmesinden Haberi Var mı?

Bu hafta eğitim yılı başlıyor. Biz de her yıl olduğu gibi okulların kapanmasıyla kendimize verdiğimiz tatili okulların açılmasıyla sonlandırdık ve yine her hafta burada olacağız.

Eğitim yılı bu yıl da her yıl olduğu gibi problemli olarak açılıyor. Kötü olan, her yıl bu problemlerin artması. Ama özellikle bu yıl diğerlerine göre daha da kötü bir yıl açılışı yaşayacağız gibi gözüküyor. Çünkü bu yıl KPSS deki sınav sorularının çalınması yüzünden atamaların durması, sonuçta 30.000 öğretmenin atamasını da durdurdu. Bu da öğretmensiz sınıflar ve çocukların boş geçen dersleri demek. Her yıl boş geçen dersleri, öğretmensiz sınıfları duyuyorduk ama bu yıl geçen yıllara göre çok daha fazla bu problem eğitimde hissedilecek.

Doğu bölgesindeki ana dilde eğitim yapılmıyor denilerek yapılacak olan 5 günlük boykot aslında bugüne kadar görmediğimiz bir uygulama. Küçük çocukları siyasete alet etmek benim çocuk hakları açısından en çok kınadığım boyut ama bu eylemi de sadece bu boyutuyla değerlendirmenin de yanlış olacağını düşünüyorum. Bu konu çok tartışılacak ama olan da eğitimleri aksayan çocuklara olacak.

Ekonominin dibe vurduğu, parlak konuşmaların altından görünenin vatandaşın her geçen gün fakirleştiği bir dönemdeyiz. Paralı eğitimin desteklendiği günümüzde sınav sistemi de  dershaneleri olmazsa olmaz kurumlar haline dönüştürdü. Ayrıca yok denilen velilerden bağış alınmasına devam ediliyor olması bir çok anne-babayı kara kara düşündürüyor.

En son olarak da artık komediye dönen sınav sisteminden bahsetmek gerekiyor. Her yıl yap boza dönen sistemle ilgili son karar artık sadece son yıl sınavın yapılması. Ama kimse bu geçmiş yıllarda   makinaya döndürülen çocukların emekleri ne olacak diye sormuyor.

Eskiden okul dediğimizde çocuğumuza eğitimin verildiği ve öğrenim gördükleri yer diye tanımlıyorduk. Ama bugün okullar dersaneden farkı olmayan yerlere döndü. Spor veya kabiliyetini gösterebileceği diğer müzik, tiyatro gibi etkinlikler çocuğun vaktini alan eylemler grubuna döndü. Okulun çocuğun kişiliğini oluşturma fonksiyonu ortadan kalktı. Arkadaşlıkların ilk kurulduğu yer olarak bildiğimiz okullar bugün sadece testlerde kaç yanlış yapıldığından başka kimsenin birbiriyle konuşmadığı bir ortama dönüşmüş vaziyette.

Bir çok okulda özellikle özel okullarda çocukların başarısına göre sınıflara ayrılmasına veliler ses çıkarmazken bu yaşta başarılarına göre ayrımcılığa maruz kalan çocukların bu travmayla nasıl baş etmesi gerektiğini kimse  düşünmüyor.

Rehberlik öğretmenleri var ama sadece testlerden düşük not alan çocukların başarısını nasıl  yükselteceğine odaklı çalışıyorlar. Diğer konulara  pek sıra gelmiyor gibi.

Akranlar arası şiddet, öğretmen-öğrenci şiddeti, istismar her zaman olduğu gibi yine var.

Evet çocuk hakları sözleşmesini 1989 da imzaladık ama bence Milli Eğitim Bakanlığı’nın bundan haberi yok. Varsa da bu sözleşmenin ne olduğunu bilmiyor diye düşünüyorum.

Çünkü çocukların birey olarak yetişmelerini katılımlarını, korunmalarını, gelişmelerini ve yaşatılmalarını temel alan bir yaklaşım yerine herkesin yarıştığı anlamsız bir sistemi sürdürüyorlar. Olan, harcanan bu kuşaklara oluyor.

Çocuklar umuttur ve biz her şeye rağmen onlara güveniyoruz.

Yeni eğitim yılında herkese başarılar.
Önce çocuk... 

Hiç yorum yok: