Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

9 Eylül 2010 Perşembe

Çocuk Hakları ve Sivil Toplum

Çocuğun birey olarak kabul edildiği ve korunması, gelişimi, yaşatılması ve katılımı prensiplerinin yaşama geçmesini hedefleyen Çocuk Hakları Sözleşmesinin sadece devlet tarafından imzalanmış bir uluslar arası sözleşme metni niteliğinde kalmasının en tipik örneklerinden birisi Türkiye’dir. Çünkü bugün bakıldığında halen çocuk bir birey olarak kabul edilmemektedir. Sözleşmede yer alan prensiplerin ise çok azının yaşama geçirilmeye  çalışıldığı izlenmektedir. Halbuki bakıldığında çocuk konusunda bir politika oluşturmamış olan ülkemizin her geçen gün artan şiddet, istismar, uyuşturucu, cinsel sömürü, eğitimsizlik, kız çocuklarının sorunları ve yoksulluk, göç gibi çok önemli problemleri artarak büyümektedir.   
Türkiye’de çocuk hakları konusunda sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları çok eskiye dayanmamaktadır. Özellikle HABİTAT sonrasında çocukla ilgili S.T.K. ların genelde var olan aile birliği, yardım sevenler derneği yaklaşımlarından gerçek anlamda sivil toplum kuruluşu olma aşamasına gelmeye başladıklarını belirtmek gerekir. Bu dönüşüm başka konulardaki STK lar için de geçerlidir. Buradaki sorunun gönüllülük kavramının yanlış anlaşılmasından kaynaklandığını düşünmekteyim. Çünkü  genellikle  gönüllülük herhangi bir  fayda beklemeden, parasal yarar gözetmeden ancak bir profesyonelmiş gibi bir iş disiplini içerisinde çalışmayı gerektirirken bizdeki genel uygulamada gönüllülük istenildiği zaman   gelerek kendince bir katkıda bulunmak gibi anlaşılmaktadır.
Burada altı çizilmesi gereken boyutun sivil toplum kuruluşlarının temel görevlerinin hizmet üretmek olmadığı, hizmet modellerini oluşturarak devlete göstermesi ve bilgilendirme –bilinçlendirme çalışmalarını toplumda yürüterek “advocacy” (destek oluşturma) çalışmaları yapmalarıdır. 
Gönüllü kuruluşların çalışmalarının bir konunun topluma tanıtılması ve bu konuda toplumu bilinçlendirme çalışmalarına odaklaması gerekmektedir. Bu çalışmaların tüm iletişim kanallarının kullanılması ile yapılması gerekir. Yazılı materyallerin oluşturulması ve dağıtımı  ilk yapılması gerekenler arasındadır. Konferanslar ile seminerler de bu çalışmalar grubundadır. Ayrıca radyo anonsları, gazete ilanları ve televizyonda küçük sosyal reklam  şeklinde filmler ile bu konudaki söyleşiler hep bu konuda yapılması gereken çalışmalar grubu   içindedir.
Bu tip çalışmalarda çocukları acındırmaya yönelik, onları teşhir eden ve toplumda onları zayıf, zavallı konumda gösteren çalışmalar ilk anda kolay ve çabuk sonuç alabilecek nitelikte görülürse de çocukların aleyhine ve uzun dönemde onlara zarar verebilecek nitelikte çalışmalar olarak dikkati çekmektedir. Ülkemizde güç koşullardaki çocuklara yönelik çalışmaların çoğunda çocukların toplum karşısına zavallı bir görünümde teşhir edildikleri, edilgin ve kötü durumda gösterildikleri izlenmektedir. Halbuki bu çalışmaların çocukların diğer çocuklardan farklı olmadığı temasına uygun ve olanaklar verildiğinde diğer tüm çocuklar gibi her şeyi yapabileceklerinin gösterildiği  kampanyalar olması gerekmektedir. Çocukların  bu tip çalışmalarda yer alması ancak onların izin verdiği durumlarda olmalı ve onların da onayıyla başarılı olabildikleri  konular ve başarıları dile getirilmelidir.
Bir başka önemli problem de çocukla ilgili S.T.K. ların hep devletle iç içe çalışmayı tercih eden tutumlarıdır. Bir kuruma maddi gelir sağlamak amacıyla kurulanlar, çalışmalarını hep hükümetle paralel sürdüren ve ilgili kuruluşlarla birlikte çalışmalar yapan S.T.K. lar daha çok hizmet verme amaçlı çalışmalar yapmaktadırlar. Bu modelin özellikle Ankara’da çok fazla  göze çarptığı söylenebilir. Bunun handikabı, eleştiri yapabilme özelliğinin devletle iç içe  çalışıldığında ortadan kalkmasıdır. Eleştiri her zaman çalışmanın kalitesini yükseltmede temel etkenlerden birisi olarak önemli bir görevdir. Bunu akademik ve objektif kriterlerle yapabilmek hizmet kalitesin yükseltilmesinde çok önemlidir. Ancak hükümet kuruluşlarıyla çok yakın ve iç içe çalışmak sivil toplumun en önemli özelliği olan iyiye yönlenmek için bakış açısını ortadan kaldırmaktadır. Özellikle son dönemde bunun çok somut örnekleri izleyenleri rahatsız edecek düzeydedir.
Bugün çocuk hakları için çalışan kuruluşların şemsiye bir örgüt altında toplanabilmesi ve çalışabilmesi için yönetim kurulu kararı ile onay verilmiş katılım belgesinin alındığı Türkiye’nin coğrafik bölge dağılımına uygun bölümlendirilen bir yapı ile Türkiye Çocuk Hakları Koalisyonu çalışmalarını sürdürmektedir. Bu yapıda öncelikle Mayıs 2007 de ülkenin çocuk hakları durumunu bildirir alternatif raporun yazım çalışmaları sürdürülmektedir. 
Çocukla ilgili S.T.K. larda öznenin çocuk olmasından dolayı hep çocuklar için yapılan çalışmalardan bahsetmekteyiz. Burada kadında veya benzer başka konuda olduğu gibi özne bizzat kişinin kendisi olmadığı için yaşanmışlık değil bilgi ön plana çıkmaktadır. Belki de çocuk konusunda S.T.K. çalışmalarındaki aksamayı bu noktada aramak gerekmektedir. Çünkü bu alanda çalışanların büyük oranda duygusal anlamda konuya inandıkları ancak aynı düzeyde bilgilenme noktasında olmadıkları görülmektedir. Her alanda olduğu gibi sürekliliğin olmaması ve bazen sadece kariyer arayışıyla gelip sonra yok olan kişilerin yarattığı güvensizlikte  önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

hani bu açılmıyor

Adsız dedi ki...

sayfayı kopyala bak o zaman yazı görünür ^^