Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

9 Eylül 2010 Perşembe

Bu Ülkenin Gerçek Gündemi; Şiddet, Çevre Ve Çocuk

26 Mart 2007


Politikada karar vericiler olarak isimlendirilen başbakan ve bakanların yanına milletvekilliği yapan 530 küsur kişiyi de ekleyin. Bugün kanunların yapılmasından uygulamanın gerçekleşmesine kadar  bir şey yapabilmek için bu yukarıda ismini saydığım kişilerin bir şeyler yapması gerekiyor. Aslında bunların yanı sıra valiler, belediye başkanları ve yargıda çalışanlar diye bu listeyi uzatabilirsiniz. Ama bu listenin  uzatılmasından önce neden bu kişileri işaret ediyorum. Onu anlatmam gerekiyor.
Çocuk Hakları Sözleşmesini bundan 18 yıl önce imzalayan Türkiye’nin; baktığımızda bugüne kadar  hiçbir zaman çocuk politikasının olmadığı görülmektedir. Bir ülke düşünün ki 18 yaş altı nüfusu % 38 lerde olsun ama bu nüfus için hiçbir şey düşünülmemiş olsun. Çocuk politikası dediğimiz zaman genç erişkinlik yaş grubu olan 18-25 yaşları arasını da alırsanız o zaman bu nüfus aralığının % 55 lere   büyüdüğü görülmektedir. Ülke nüfusunun yarısından daha fazla olan bir grubu için özel hiçbir uygulamanın olmaması bir başka düşündürücü boyut.
Bugün baktığımızda sokaktaki adamın en büyük problemi yoksulluk ve şiddet. Ama İstanbul Valisi  şiddet yok, olaylar abartılıyor diyor. Hem ne zaman diyor, kapkaçların en yoğun yaşandığı, belli mahallelere otobüslerin giremediği bir zamanda. Uyuşturucu kullanımının ve satışının artık kontrolden çıktığı bir günü yaşıyoruz. Hırsızlıkların artık karakollara bildirilmediği çünkü nasıl olsa bir şey çıkmaz duygusunun herkeste yerleştiği bir gündeyiz. Yani polisin gücünün sokaklarda hissedilemediği bir zamandayız. Artık polis sokakların denetimini kaybetmiş bir durumda. Gazetelerde bile kapkaççıyı sokak çocukları yakaladı haberi manşet oluyor, alt manşet burada ilgi çekici. Çünkü bu çocuklar diyor ki : bu tip olaylar burada hep oluyor, biz de önlemek için buradayız. Hep olay yaşanan bir yerde polis yerine güvenliği çocukların sağladığı ve bunun gazetede olumlu haber olarak okuduğumuz bir   zamanı yaşıyoruz. Polis bugün için güveliğimizi sağlar kavramıyla bir türlü yan yana gelemiyor. 
Çocuklarımıza baktığımızda eğitim temelli olaya bakarsak o zaman kız çocuklarımızın durumunun  içler acısı boyutu sürüyor. Sürrealist bir şekilde kız çocukları töreye göz göre göre mahkum oluyorlar. Berdel için 12 yaşında evlendiriliyorlar. Bütün bunları biz 2007 de yaşıyoruz. Kız çocukların okutulması konusunda haydi kızlar okula kampanyasının alevi çabuk söndü. Akranlar arası şiddet boyutunda okullarda yaşanan şiddet olgularının ölümle sonuçlananları artıyor. Yani artık öğrencilerin birbiriyle itişme şeklinde değil bıçak veya başka aletler kullanarak kavga ettiklerini görüyoruz. Şiddet okullar düzeyinde günlük yaşamın içinde yer almış durumda. Bunun aile içi şiddetle başladığını ve çocuk istismarının yaşanmasının bunu körükleyerek bugünlere geldiğimizi söylersem bir çok kişi ne olduğunu bile anlamayacak. Çünkü neden-sonuç ilişkisi kurma konusunda toplumsa bir zafiyetimiz var. Sadece bugünün sonuçlarını ortadan kaldırmak ve en yakın geçmişteki olaylar güncel . Bunun dışında başka hiçbir şeyin önemi yok.
Çocuk haklarının 4 temel prensibi olan koruma, yaşatma, geliştirme ve katılım içinde katılım bizim yok saydığımız bir madde. Çocukların görüşünün alınması konusunda düşünce boyutunda dahi bir hazırlığımız, ön düşüncemiz yok. Çocukların görüşünü belirtmesinin en önemli aracı dernek kurması . Ama bu konuda bile hiç düzeyindeyiz yani yokuz.
Gerçek gündeme baktığımızda çevre belki de ilk sırada yer alması gereken bir konu. Çünkü böyle bozmaya devam edersek artık konuşulan gerçek sürelerde yok oluşları beraber yaşayacağız. Doğanın  iflası süreci artık 20 -25 yıllar içinde konuşulmaya başlandı. Küresel ısınma ve su yokluğu, kuraklık hep kulak arkası ettiğimiz bir konu.
Bakın saydığım konulara şiddet, çocuk ve çevre. Bunların üçü de yaşamın her dakikasında bizi etkileyen, yaşamımızın başrolünde olan gerçeklikler. Su olmadığında yaşananları düşünün. Çocukların; yaşayamadıklarındaki sonuçlara bakın. Şiddetin yaşamdaki etkilerine bakın. Hepsi yaşamımızın en ortasından etkisini hissettiren kavramlar.
Ama gündemi, kamuoyunu izlemek için en önemli aracı olan medyaya bakalım. Bu sorunların kaçı  medyanın gündeminde yer alıyor. Hiçbiri. Bu yaşananların konuşulmadığı, onun yerine konuşulan konulara baktığımızda çok değil  bir yıl sonra bunlar mı konuşuluyordu diyeceğiniz bir gündem var. Bu gündemi yaratanlar da karar vericiler. Yani yazının başında bahsettiğim kişiler.
Demek ki bir yanlışlık var. Ama yanlışlığın faturası çok yakın gelecekte yaşanılamayan bir ortamda kalmaksa o zaman herkes üzerine düşeni yapmak zorunda. Kimse bana ne demek lüksüne sahip değil. Bu  vatandaşlık bilinci ya da yurttaşlık insiyatifi gibi  toplumda gelişmesini beklediğimiz bir boyut değil. Var olmamız  için gereken eylem. Hiçbir bilinçlilik düzeyine sahip değilseniz bile kendiniz için bir şeyler yapmak zorundasınız. Gerçek gündemin tartışıldığı ve çözümlerinin arandığı bir yönetimi aramak zorundayız. Yoksa gerçekten geç olacak.

Hiç yorum yok: