Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

9 Eylül 2010 Perşembe

Akademisyenlerin ve STK'ların Çocuk İstismarındaki Rolleri

Çocuğa yönelik şiddet olgularını son yıllarda daha sık kamuoyunda görmeye ve tartışmaya başladık. Hep sorulan soru; “Son yıllarda artış mı oldu yoksa farkındalık mı arttı?” şeklinde oluyor. Bu sorunun cevabı hem olaylarda artış görülmesi ama aynı zamanda farkındalığın da artmış olması. Gerçekten de son yıllarda çocuğa yönelik şiddet olgularında bir artış söz konusu. Aile içinde babanın veya annenin çocuğuna uyguladıkları şiddet olgularıyla başlıyor, diğer çocuğa bakmakla yükümlü olan aile bireyleri, öğretmenler, bakıcılar ve sokaktaki adama kadar uzanıyor. 
Yaşanan fiziksel şiddet olguları ve cinsel istismar olguları kamuoyunu da rahatsız etmenin ötesinde panik duygusuna neden olmaya başladı. Panik duygusunun başlıca nedeni “Benim çocuğum da böyle bir olaya maruz kalabilir mi?“ sorusu. Okul önlerinden çocuk kaçıran kişilerin okul servisinin şoförü çıkması gibi örnekler bu panik duygusunu iyice arttırmış durumda.
Hep aynı soru gündeme geliyor; “Bu olaylar için ne gibi önlemler alınıyor?” Ülkemizde bu olaylara resmi olarak müdahale edebilecek kurum Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ve  Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Çocuk Şubesi başta olmak üzere Asayiş ve Bilişim Şubesi. Bu konuda yaşanan olaylara hazırlıklı olunmadığını özellikle yetişmiş eleman ve hizmetin ulaştırılmasındaki hızlılık açısından büyük eksikliklerin yaşandığı son olaylarda da ortaya çıkmaktadır. Bu kurumların bir an önce düzeltilmesi vatandaşın panik duygusuna girmesini de önleyecektir. Olayın bu boyutunu  sürekli tartıştığımızdan çok detaya girmeden olayın bir başka boyutunu irdelemek istiyorum.
Çocuk istismarında çözüm çalışmalarında yer alan taraflar devletin dışında sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerdir. Bu üçgene toplum katılımını da eklemek gerekiyor. Bugünkü tabloya baktığımızda çocukla ilgili çalışan sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki çalışmalarının son dönemlerde biraz artmış olmasına karşın örneğin kadın çalışmalarındaki kadar aktif ve etkin olamadığı da gözlenmektedir.
Sivil toplum kuruluşlarının katkısının öncelikle model oluşturma çalışmaları ve toplum duyarlılığı arttırma, advocacy(destek oluşturma) çalışmaları olmasına karşın hizmete de katkıda bulunması, özellikle bizim gibi hizmetin çok aksadığı durumlarda gerekmektedir. Ancak hizmet üretme konusunda SHÇEK kurumlarındaki olumsuz tutum dikkati çekmektedir. Burada sivil toplum kuruluşlarından  sadece maddi destek istenmekte, gönüllü birey katılımı, çocuklara eğitim başta olmak üzere katkıda bulunma gibi boyutlarda engeller çıkmaktadır. Halbuki bırakın sivil toplum kuruluşları üyelerini vatandaş olarak bile çocukların izlenmesi ve şeffaflık açısından kapıların kapalı ve sadece izinle açılan yerler değil açık ve ulaşılır olması gerekmektedir. Burada dile getirilen gönüllülerin disiplinli ve donanımlı olmadığı boyutlarının doğruluk payı olsa da bunlar kolaylıkla aşılabilir problemlerdir. Ama topluma kapıları kapatmak Malatya olaylarını daha dün yaşamış bir toplumda rahatsızlık yaratmaktadır. Burada çocuklar sadece Nimet Çubukcu’nun dediği gibi devletin şefkatli elini değil toplumdaki vatandaşların da şefkatini beklemektedir ve ihtiyaç duymaktadır.
Uzman kuruluşlarla işbirliği özellikle ensest ve cinsel istismar gibi uzmanlık gerektiren durumlarda  önem kazanmaktadır. İzmir’deki olguda bu durum yaşanmıştır. Konu hakkında bilgisi olmayan doktorların ilk yaklaşımlarından dolayı ortaya çıkan çelişkiler, çocuğun taburcu edilmesinden hemen sonra havale geçirmesi gibi problemler ortadan kalkabilirdi. Sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışma kültürünün zaten olmadığı SHÇEK özellikle son dönemde iyice içine kapanarak hizmet kalitesinin azalması gibi birçok başka sorunu da yaşamaktadır. Uzman olmayan kişilerin görevlendirilmelerinin yanı sıra  işbirliği olmayışı da bu  durumun nedenlerinden birisidir.
İkinci problem akademisyenlerle ve üniversitelerle işbirliğinin olmayışıdır. Akademisyenlerden gelen talep de her zaman kulak ardı edilmektedir. Strateji oluşturulmasında veriler çok önemlidir. Verisiz oluşturulan stratejilerin başarısız olacağı çok açıktır. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü başta olmak  üzere resmi kurumlar olguları ve kayıtları kamuoyu ile paylaşmamakta, verileri açıklamamaktadırlar.
Artan nüfus, büyük yüzölçümü, sürdürülebilen bir planın olmayışı, yetersiz kaynaklar, insan ve finansal kaynakların fakirliği ve kötü yönetim, problemi dünyada da olduğu gibi arttırmaktadır. Ancak daha da kötüsü sahadaki problemin şekli değişmektedir. Bugüne kadar bireysel şiddet, aile içinde ve kurumlardaki şiddet olgularını analiz etmek ve tedbirler almaya çalışırken ve bunu daha beceremezken sokaklarda şiddetin şekli değişmiş ve farklı boyutlara dönüşmüştür.
Bugün için en büyük problemler içinde akranlar arası şiddet ve onlar arasında yayılan çete kültüründen bahsediyoruz. Çete kültürü uzun vadede suçun şeklini de değiştirecektir. Bunun örnekleri için Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çocuk şiddeti tablosuna bakmak yeterlidir. Daha da kötüsü ise sokakta  organize suç örgütlerinin çocuklara el koymaya başlamış olmasıdır. Bu da mücadelenin stratejisini, şeklini ve taraflarını da değiştirmektedir.
Devletten başlamak üzere çocuk problemine kafa yoran tüm tarafların bir an önce bu değişen tablo için tartışmaya ve öncelikle işbirliği için yapılması gerekenlere verilerin paylaşımından, şeffaf olma ve  hizmette işbirliği boyutunda yaklaşmalı ve uygulamalıyız.

Hiç yorum yok: