Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

1 Mayıs 2011 Pazar

Şiddete Alışmak

21. yüzyıl şiddet yüzyılı. Aslında 20. yüzyılın ortalarından başlayarak artan şiddetin dozu ve yaygınlığı  artınca 1980’lerle birlikte bu kavram genelleşti. Bu genelleme doğru bir genellemeydi. Çünkü gerçekten şiddetin dozu bazen aklın sınırlarını zorlayan bir boyuta geliyordu. Ama asıl korkunç olan şiddetin en umulmadık yerde evin içinde yaşandığının keşfi oldu.

Şiddet çalışmalarının gösterdiği en büyük veri, şiddetin daha zayıfa uygulandığıydı. Gerçekten şiddeti  daha zayıf olan kadın ve çocuğun çok daha fazla yaşadığı görülmekteydi. Bu zaman içinde şiddet  çalışmalarında mağdur profilinde kadın ve çocuğun daha fazla çalışılmasına neden oldu.

Son yıllarda farkındalığın artmasıyla olaylardan daha fazla haberdar olmaya başladık diyenler kadar  olayların sayısı çok daha fazla arttı diyenlerin de olduğunu burada belirtip  şu saptamayı yapalım.

Hukuksal düzenlemelerin çok ağır cezalar öngörmesi, müdahale sistemlerinin gelişmesi ve  duyarlılığın gelişmesi olayların sayısını azaltıyor mu? 

Görünen o ki azaltmıyor. Hele son günlerde Türkiye’de yaşananlar son günlerde akılları baştan alacak  düzeyde. Neden mi? Mersin’de Muş’tan göç etmiş bir ailenin kızının sevdiği bir çocukla beraber olmak istemesinin faturası: 40 bıçak darbesi ve boğazı kesilerek ağabeyi tarafından öldürülmesi.

Bursa’da parçalara bölünmüş bir genç kız cesedinin bulunması haberi gazetelere ikinci Münevver vakası diye geçiyor.Yani bu denli vahşeti ilk kez görmüyoruz ve artık çok da şaşırmıyoruz.

Bu örnekleri arttırmak mümkün. Ama şiddetin düzeyi ya da kabul edilebilirliği neden her geçen gün artıyor? Bence bunun sorgulanması gerekiyor.

Bizim gibi okumayan, kendi öğrenmeyi çok sevmeyen toplumlarda en etkili figürlerin rol modelleri  olduğu bilinmektedir. Özellikle ülkeyi yönetenler, popüler kişiler: oyuncular, sporcuların yaptıkları hep  taklit edilen davranışlar olarak karşımıza çıkmaktadır.      

O zaman bence şunu soralım: Acaba özellikle ülkeyi yönetenlerin dilinin sertliği toplumu etkiliyor mu? Bu soru bence çalışılması gereken ve üzerinde durulması gereken bir soru. Kabadayılık neden bu kadar prim yapar ve değerlidir?

Şiddet bu kadar yücelirse, nereye gideriz? Bu da bence yine sorulması gereken bir sorudur.

Kanıksamaya başlamak, alışmak...

Şiddette son noktadır.

Hızla oraya doğru gidiyoruz desem, felaket sözcülüğü mü yapmış olurum?


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı 

Hiç yorum yok: