Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

10 Ekim 2010 Pazar

Okula Gitmeyen Kızlar, Çocuk Anneler ve Yapılamayan Çocuk Hakları Kongresi

İnsan Hakları Sözleşmesi ilk yayınlandığında tüm insanları kapsayan bir deklarasyon olarak artık hakların güvence altında olduğu düşünülmüştü. Ama geçen yıllar bu sözleşmenin tek başına yeterli olmadığını gösterdi. Yıllar içinde başka sözleşmeler de gündeme gelmeye başladı. Bunların en önemlilerinden birisi de Çocuk Hakları Sözleşmesiydi. 1989’da yayınlanan bu sözleşmeyle, imza koyan tüm ülkelerde çocukların korunması, yaşatılması, geliştirilmesi ve katılımı temelinde tüm hakların koruma altına alındığı görülüyordu.

Türkiye de bu sözleşmeye imza koyarak çocukların haklarını koruma altına aldığını ve bundan sorumlu olduğunu deklare etti. Ancak, aradan geçen yıllar çok da iyimser bir tabloyu çizebilmenin  mümkün olmadığını gösterdi.

Geliştirme açısından kız çocuklarının durumu çok çarpıcı bir tablo. Bu yıl çoğu kız olan 100.000   çocuğun, ilköğretim çağına geldiği halde, okula başlayamadığı görülmektedir. Bunlara bir o kadar  daha okuldan alınan ve gidemeyen çocukların da eklenmesi gerekmektedir. Bu çocukların okula   gidemediğinin altının çizilmesi gerekirken sadece konuşulup geçen bir konu boyutunda olması   yeterince dehşet yaratan durum. 

Koruma açısından baktığımızda ise çok daha dramatik bir tabloyu görüyoruz. Şiddetin insidansının artmasının yanında tiplerinin de çeşitlendiğini görüyoruz. Bugüne kadar bildiğimiz fiziksel şiddetle ilgili olayların sayısının artmasının yanı sıra özellikle cinsel şiddetle ilgili haberlerin sayısının çok daha fazla olması bu konuda nereye gittiğimiz konusunda endişe yaratıyor.

Ancak, burada dikkat çekmek istediğim boyutlardan birisi, bazı çocuk hakları ihlallerinin sanki normal bir olaymış gibi algılanıyor olması. Bunun başında da çocuk anneler ya da çocuk gelinler başlığıyla tanımlayabileceğimiz olgular geliyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğuda bu tip olayların sayısının çok fazla olması ve bu konuda olumlu bir gidişattan bahsedemiyor olmamız dehşet verici bir durum.

Yapılan bilimsel çalışmalarda gerçek rakamların çok azının ortaya konabildiğini görüyoruz. Çünkü bu  gizli kalan bir konu olarak dikkati çekiyor. Temelinde herkesin duruma razı olması geliyor. Aileler arasında gerçekleşen bu olaylarda şikayet olmadığı gibi müdahil olmak isteyenler de çevrede kötü oluyorlar. Ne sosyal hizmetler, ne sağlık görevlileri ne de polis bu konuda toplumsal engelleri ya da moda deyişle mahalle baskısını aşamıyor.

Başta belirttiğimiz okula gidemeyen kız çocuklarını ve çocuk yaşta evlendirilen kızlarımızı bir araya getirdiğimizde de sorunu ve yansımalarını görüyoruz. Ama bugüne kadar yol alamıyor olmamıza, acaba bu konuları önemsemiyor olmamız mı neden oluyor, yoksa, her geçen gün artan bu nüfusta çare üretebilmenin mümkünsüzlüğü mü? Bunu da tartışmak gerekir.         

İlk defa yapılacak olan Çocuk Hakları Kongresinin son dakikada ertelenmiş olmasının düşündürmesi gereken boyutları var. Devleti, üniversiteyi yanına alan bu dönemin iktidarının en azından karşısında olmayan hatta yakın olan ama mali sorunlarından dolayı kongreyi ertelemek zorunda kalan Çocuk Vakfı’nın neden bu duruma düştüğünün de düşünülmesi gerekir.

Yetkililerin sadece konuşarak bir şey çözemediklerini ve uzmanlar olmadan bir şey yapamayacaklarını hala bilmiyor olmalarının çıplak bir sonucu bugünkü görünümdür. Bu tablo tabii sadece son on yılın ürünü değildir ama bu boyutlara sürüklenmesinde de bu son dönem yöneticilerinin büyük payı vardır.

Bunu da görmek gerekir.

Hiç yorum yok: