Eğitimin
bir milletin kalkınmasindaki temel unsur olduğunu bilen ve tüm plan ve
enerjilerini bu konuda harcayan
ülkelerin geldiği nokta, Kore, Japonya gibi ülkelere bakınca açıkca
görülmektedir.
Burada
eğitim ve öğretim diyerek iki farklı kategori olduğunu belirtelim. Öncelikle
öğrenimle bir işi yapabilen eleman yetiştirmek
istediğimizi sonra da bu insanların vasıflı, kalifiye ve kaliteli insan
olmaları için çabalamamız gerektiğini belirtelim.
Dünya
artık ekonomik göstergeler üzerinden döndüğünden öncelikle refahı sağlamak temel
hedef haline gelmiş durumda.
Peki,
bizde durum ne? Yükseköğrenimdeki duruma rakamlarla bakacak olursak, şöyle bir
tabloyla karşılaşıyoruz: Üniversiteler yaklaşık tüm illerde bulunmaktadır. 104’ü
devlet, 62’si vakıf olmak üzere toplam üniversite sayısı 166’dır.
Yükseköğretimde
net okullaşma oranına bakıldığında, 2001/02 yılında %12,9 olan toplam oranın
2009/10 öğretim yılında %30,42’ye yükseldiği görülmektedir. Kadınlar açısından
bu oran 2001/02 yılında %12,1 iken 2009/10 öğretim yılında %29,6’ya
yükselmiştir. Yükseköğretim kademesinde cinsiyet oranı %83,38’dir. 2009/10 yılı
itibariyle üniversitede eğitimini sürdüren 3.529.334 öğrencinin 1.566.701’ini, %44’ünü
kız öğrenciler oluşturmaktadır. Lisansüstü düzeyde yüksek lisans ve doktora
programlarına devam eden öğrencilerin ise %46,8’ini kadınlar oluşturmaktadır.
Diş
Hekimliği, Eczacılık, Edebiyat, Dil, Tarih ve Coğrafya, Fen, Eğitim, Güzel
Sanatlar, İlahiyat ve Mimarlık Fakültelerinde kadın oranı erkeklerden fazla
iken, Tıp, Mühendislik, Ziraat, Veterinerlik, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültelerinde erkek öğrencilerin çoğunlukta olduğu kaydedilmektedir.
Akademik
personelde ise kadının durumuna bakıldığında Profesör, Doçent, Yardımcı Doçent,
Öğretim Görevlisi, Araştırma Görevlisi ve Okutman kadroları içinde kadın
oranının birçok ülkeden daha yüksek olduğu (yaklaşık %38,7) görülmektedir. Bu,
çok önemli bir oran olmakla birlikte rektör (%5,2) ve dekanlık (%15,3) gibi üst
pozisyonlarda erkek egemenliği devam etmektedir.
Yukarıdaki
tablonun rakamsal olarak çok kötü olmadığını hatta iç açıcı bir boyutu olduğunu
söylemek mümkün. Ancak, orta ve uzun vadeli stratejik planlamada ülkemizin ne
tip elemana gereksinim duyduğu hatta Dünya ölçeğinde geçerlilik açısından
nereye yatırım yapmamız gerektiğini tartışmıyor olmamız büyük bir eksiklik.
Şu
andaki yapılanmada bir sürü işsiz yüksek öğrenim bitirmiş elemana sahip bir
ülke olduğumuz tablosunu acaba nasıl
değiştirmeliyiz?
Teknik
eleman yetiştirmek ya da tam tersi.
Yüksek
lisans ve doktora programlarına ağırlık vererek konuya özel elemanlar
yetiştirmek.
Bu
iki uca doğru yatırım yapamazsak, sadece aynı tornadan çıkmış temel bilgilere
sahip vasıflı olamamış yüksek öğrenim görmüş mühendisler, mimarlar,
iktisatçılar yetişecek daha doğrusu
yetişiyor ve işsizler ordusuna katılıyor.
Buna
karşılık teknisyenler yok, marangozlar yok, işin ustası elemanlar yok.
Piramidin altından üstüne gittiğimizde
ise konuya spesifik elemanlar hiç yok.
Demek
ki yüksek öğrenimi sadece üniversite açmak olarak değil, aynı zamanda eğitimin
şeklini saptayarak planlamak önemli.
Türkiye
dışarıdan umut veren bir ülke olarak tanımlanıyor. Bunun başlıca sebebi de genç
nüfusun büyük oranda oluşu. Bunu akılcı kullanmak gerekiyor.
Yoksa,
avantaj orta vadede dezavantaja dönebilir.
Kaynak gösterimi: www.0-18.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder