Şiddetin
son yüzyıla damgasını vurduğunu biliyoruz. Özellikle de aile içindeki şiddetin
farkındalığının artmasının yanı sıra
yaşanan olayların da çok daha fazla olması problemi artık görmezden gelinemez
duruma getirmiştir. O yüzden de ilk defa kamuoyunda yöneticilerin de başını
çektiği bir kampanya boyutuna
dönüşmüştür. Yeni kanun tasarısından başlayarak Avrupa Sözleşmesi’nin
Meclis’ten geçirilmesinin yanı sıra
Başbakan’ın ilk imzacı olduğu deklarasyonların yayınlanması da kamuoyunun dikkatini bir nebze de olsa bu olaya
çekmiştir.
Özellikle
son dönemde öldürmeyle sonuçlanan kadına yönelik şiddet olguları dikkat çekici
boyuttadır. Silah kullanımının artışı,
silaha ulaşabilirliğin kolaylaşması bunu tetikleyen en önemli faktörlerden
birisidir. Bunun yanı sıra kanunların caydırıcılığının yeterli düzeyde olmaması
da önemli bir faktördür.
Bunlara
ek olarak şiddete maruz kalan kadının alabileceği hizmetin çok sınırlı olması
da çok önemli bir boyuttur. Çünkü
şiddete maruz kalan ve ortamdan uzaklaşmak isteyen kadının gidebileceği yer yok denecek düzeydedir.
Sığınma
evlerinin sayıları çok yetersizdir. Bunların hemen açılması gerekirken
Bakanlık’ın bu konudaki çalışmalarının
sınırlı olması dikkat çekicidir. Önceliğin bu konuya verilmemesi de
düşündürücüdür.
Ayrıca,
bu konuda çalışan profesyonellerin özellikle polis ve jandarmanın ve yargı
mensuplarının bu konuda bilgilenmeleri
ve bilinçlenmeleri çok önemlidir. Pratikte yaşanan, kadın şiddet
görüyorsa, öncelik onun tedavisi ve
kadın lehine yapılacak müdahalelerden olaya kurumun yani ailenin korunması zihniyetiyle yaklaşımların çok
fazla olmasıdır. Bu yaklaşım, pratikte olayların sonuçlanmasını engellemektedir.
Çocuklar
da kadınlar kadar şiddet riskini hatta daha da fazla yaşayan grubu
oluşturduklarını da unutmamak gerekmektedir.
Yapılan
çalışmalarda şiddet gören kadınların çocuklarına şiddet uygulamaları sıklıkla
görülen bir davranıştır.
Tüm
bu tablo göstermektedir ki yapılması gerekenler, önlem alınması, olaya
müdahalede yeterlilikle başlar, hem bu
konuda çalışanların hem de toplumun haberdar edilmesine kadar uzanır.
Yapılanlara
baktığımızda ise kanunlarla ilgili hem uluslar arası sözleşmeler boyutunda hem
de kanun boyutunda önemli adımlar
atılmaktadır.
Toplum
farkındalığı özellikle yönetenler düzeyindeki katılımlarla arttırılmaya
çalışılmaktadır. İmzaya açılan deklarasyonun, Başbakan ve Meclis Başkanıyla başlayarak imzalanması da
önemlidir.
Yapılmayanlara
baktığımızda ise önlemede çok kilit pozisyon olan sığınma evleri için hiç
adım atılmıyor olması dikkat çekmektedir.
Yerel yönetimlerin ve Bakanlık’ın acil bunları açması gerekirken açılanlar
değil kapananlar haber olmaktadır.
Yargı
mensupları ve kolluk gücüne yönelik eğitimin de bu olaylardaki verimi
arttırması açısından büyük önemi vardır.
Bu
sırada çocuklara yönelik şiddetin hiç gündeme gelmiyor olması da
düşündürücüdür.
Bu
tabloya müdahale etmek için aktif bir bakan ve duyarlı bir kamuoyu
bulunmaktadır. Yani ortam vardır ama stratejinin doğru yapılmasına gerek
bulunmaktadır.
Kaynak gösterimi: www.0-18.org