Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

29 Ocak 2011 Cumartesi

Yarıyıl Tatili ve Sinsice Gelen Problemler

Bugün okulların yarıyıl tatili başladı. Çocuklar biraz da olsa belki yarış atı olduklarını unutacaklar ve nefes alacaklar. Ama bu yarış öylesine gözü dönmüş bir yarış ki Pazartesi hepsinde yine kurslar var  ve test çözmeye başlıyorlar. Ben Milli Eğitim Bakanı’nın yerinde olsam geceleri bir damla uyuyamaz ve  tam gelişme çağındaki çocukların ruhlarının nasıl travmatize olduğunu düşünmekten kötü olurdum. Ama giderek daha kötüye gittiğine göre bu durum Bakan’ı ve Bakanlığı rahatsız etmiyor hatta belki ne güzel yapıyoruz diyorlardır, kimbilir!..

Çocuklardan bahsedince sinsi sinsi gelen ve her geçen gün kar topu gibi büyüyen bir problemden   daha bahsetmenin önemli olduğunu düşünüyorum; yyuşturucu.

Her şeyi çabuk yapan ve özellikle kötü şeylerde çok hızlı olan toplumumuzda uyuşturucunun nasıl  yaygınlaştığını görmek insanda dehşet duygusu uyandırıyor.

Buna bağlı olarak daha bizde çok organize olmamış -buna şimdilik sevinebiliriz, ama hızla  başlayacağı ve damga vuracağını düşündüğüm çeteleşme olgusunun çok yakında özellikle gençlerde  ilk problemlerimizden birisi olarak yer bulacağını söylemek için falcı olmaya gerek yok diye  düşünüyorum.

Eğitim konusu neden yazılarımın çoğunda ana konuyu oluşturuyor? Çünkü çözüm çalışmalarında tüm  yollar geliyor ve eğitim adresinde bitiyor. Çocukları tabii sadece eğitim sistemine sokmuş olmak başarı  için yetmiyor, eğitim sürecinde yapılanların başta ölçme, değerlendirme, kişilik kazandırmayla başlayan ve eğitim içeriğine kadar birçok şeyin de zincir etkisiyle göz önüne alınması gerekiyor.

Ama bu arada çocuk ve gençler için gerçek tehlike olan uyuşturucunun sinsice toplumumuzda yer alıyor olmasını, çocuklarımızı avucuna almasına sesiz kalmanın ileride çok ağır faturasını  ödeyebileceğimizi birçok  ülke  örneği  gösteriyor.

Örneğin, Amerika’nın gençler konusunda öncelikli konularından birisini uyuşturucu kullanımı ve çete  suçlarının oluşturduğunu görüyoruz. Burada şu anda sorunun çözümü için çok büyük bütçeler  ayrılıyor ve herkes sorunun altından nasıl kalkacağını tartışıyor. 

Bizde yapılan bir çalışmaya göre uyuşturucu kullanım yaşının 11’e inmiş olması, çok korkutucu bir  problemle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Amerika’da bu yaşın daha da küçüldüğünü buraya ekleyeyim.

Çalışmanın en önemli işaretlerinden birisi de uyuşturucu kullananlarda eğitim düzeyinin düşüklüğü. Bence bu iki noktanın da alarm verici olduğunu unutmamak gerekiyor.

Zaman kaybı, hep geride kalmak, bunu küçüçük çocuklara test sınavlarında acımasızca dayatanların yönetici  olarak  problemler karşısında hatırlamamaları da  ilginç.  Daha  doğrusu  trajik.

Yine de küçük çocuklarımıza biraz sevinç, gülücük ve oyunla dolu bir tatil dilemek istiyorum.

Umarım, test çözmekten bunları yaşayacak zamanı bulurlar ve mutlu olmayı hatırlarlar.


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı

21 Ocak 2011 Cuma

Yasak, Alkol Bağımlılığına Çözüm Olur mu?

Son dönemde özellikle yayınlanan yeni yönetmelikle sınır getirilen alkol içiminin aslında bağımlılığı azaltma gibi sağlığa ve refaha yönelik amaçları olduğu söylenmekte. Buna karşılık çok cılız sesler dışında alkol bağımlılığı ile alkol içmenin aynı kefeye konmaması gerektiği  tartışmalarının yapılmaması da çok ilginç bir durum.

Aslında bağımlılık denildiğinde sadece uyuşturucunun düşünülmemesi gerektiğini ‘pratik yaşamda alkolün en sık görülen bağımlılık yapıcı etken olduğu bilinmektedir. Ama dediğim gibi sapla saman bu yönetmelikte olduğu gibi karıştırıldığında o zaman da  karşımıza alkol tüketiminin kesin yasaklanması gibi  din referanslı gibi gözüken bir davranışla karşılaşmaktayız.

Türkiye uyuşturucu ve bağımlılık konusunu birden bire karşısında bulmuş ve bunun bocalamasını atlatamadan kartopu gibi büyüyen bir problemle karşı karşıya kalmıştır. Aslında bizde böyle bir sorun yok, bu sorun batı ülkelerinin sorunu söylemi herkesin ağzındayken sinsice artan uyuşturucu ve madde kullanımı  karşımıza bugün adolesanların en önemli problemi olarak çıkmaktadır.

O yüzden geçtiğimiz günlerde yayıinlanan TUBIM ‘in yıllık raporundan bir kaç küçük bilgiyi paylaşmanın konunun öneminin anlaşilması için önemli olacağını düşünüyorum.

Diger konularda olduğu gibi bu konuda da ulusal ölçekte rakamlara sahip olmadığımızdan resim hakkında fikir sahibi olabilmek için yapılmış iki büyük sayılabilecek çalışmanın sonuçlarını sizinle paylaşayım.

2010 yılında İstanbul’daki okullarda 31.272 öğrenciye uygulanan anket ile madde kullanımını ölçmek amacıyla yapılan çalışmanın sonuçlarına göre; son bir ayda sigara kullanımının %20 ve alkol kullanımının %21 olduğu görülmektedir.

Yaşam boyunca (bir kez denemek de dahil) esrar kullanımı %3,3, kokain %1, amfetamin %1,4 ve ecstasy    %1,6 olarak bulunmuştur.

2009-2010 öğretim yılında benzer bir araştırma Çanakkale’de 5.546 öğrenciye uygulanan anketle gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmaya göre; yaşam boyu (bir kez bile deneme dahil) esrar kullanımı %1.4 ve uçucu kullanımı %1,2 olarak tespit edilmiştir. Son bir hafta içinde alkol kullanımı %10,7 ve sigara kullanımı %10,2 olarak tespit edilmiştir.

Bu iki çalışma bile bize bu problemin gerçekten önemli olduğunu ve önlem alınmazsa, daha da artacağını göstermektedir. Bu konuya daha sonra da devam edeceğimi bildirerek su soruyla yazımı sonlandırmak istiyorum.

Alkol yasaklamasının sizce bu problemin cözümüne bir faydası olacak mıdır?

Ben cevabın kesinlikle hayır olduğunu biliyorum ama siz yine de düşünün.

Çözüm burada mıdır yoksa başka bir noktadan mı başlamak gerekir?


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı

16 Ocak 2011 Pazar

Sosyal Hizmetlerin Rehabilitasyon Modelleri Var mı?

Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu yıllardan beri istismara maruz kalmış çocuklarda, sokak çocuklarında ve yoksullukta hem tek adres hem de belki de çözümsüzlüğün tek adresi olarak  karşımıza çıkıyor.

Aslında bir çok konuda Dünyayı geriden takip ediyor olmamızın ya da geri kalmış bir ülke olmamızın  faturası sosyal konularda ön plana çıkıyor. Biliyorum bu geri kalmış sıfatına bir çok itiraz gelecek ama sosyal konulara yaklaşımda kullanılabilecek başka bir terminolojinin tam anlamını ifade etmeyeceğini  düşünüyorum.

Güç koşullardaki çocuklarda temel sorun nedir? Temel sorunumuz bu çocukları doğru tanımlamayla  başlayan  sonra  da rehabilitasyon sözcüğünün içini dolduramamakla devam eden bir zincir.

Belki tartışmasız tek kabul edilecek doğru bu konuda çözüm arayan herkesin iyi niyetli ve samimi   olduğudur. Ama  bunlara  bilgili  kavramını da ekleyememek genelde çözümsüzlükleri getiriyor.

Buraya nerden geldim? Çocuktan sorumlu Devlet  Bakanının artık sadece ev modeli bakımevlerine geçeceğiz mesajını okuyunca aklıma gelen ilk fikirler buralardaydı.

Bu yanlış bir önerme mi? Bakıldığında, “hayır” ama şeytan ayrıntıda gizlidir sözünden hareketle  bunun nasıl olacağı en önemli boyuttur. Çünkü güç koşullardaki çocuklar sorunu tek bir problemden  oluşmamaktadır. Çok bileşeninin yanı sıra farklı kategorilerin getirdiği önemli nüansların da olduğunu  göz ardı etmemek gerekmektedir.

Rehabilitasyon modelleri tartışılmasının yeterli düzeyde olmaması temel sorundur. Bugün sadece istismarda bile çocuklara farklı yaklaşım gerekmektedir.

Ensest mağduru ile fiziksel istismar mağdurunu her ikisi de istismar mağduru diyerek nasıl aynı  kefeye koyamazsanız cinsel taciz mağduru ile ırza geçmeye  maruz kalmış çocuklardaki yaklaşım da yine farklı olacaktır. Burada ilk yapılacaklarla uzun süreli yaklaşımların farklılığı kadar uzman yaklaşımı yine sorgulanması gereken boyutlardır.

Görüldüğü üzere sadece istismar için bile nüanslar bu kadar derinken sokak çocukları için de madde kullanımı, suça bulaşma, evden kopukluk dereceleri gibi kategoriler hepsinde farklı uygulamaları gerektirmektedir.

Burada ilk çözülmesi gereken nokta insan kaynağıdır. Bu konuda bilgili, deneyimli ama en çok da  istekli uzmanları yetiştirmek önemlidir. İyi bilgilenme ve buna paralel tatmin olacağı iş koşulları ki bunun  başında tatmin edici maaşlar gelmektedir, bu sağlanarak ancak başarı gelecektir.

Ama Bakan sadece demecinde binalardan, ev modellerinden bahsetmekte ve sonra konuyu kendisi  ile kendinden önceki bakanın davranış modellerindeki farklılığa getirmektedir. Tabii sadece bir  demeçle bir yargıya varmak mümkün değildir ama yapılanların nereye doğru gittiğini görünce  demecin de bu çizgide olduğunu  söylemek yanlış olmasa gerek diye düşünüyorum.

Her geçen gün artan nüfusun problemi büyüttüğünü de göz ardı etmemek gerekmektedir. Ne kadar  çabuk doğru adımlar atılırsa, o kadar problemin büyümesi önlenecektir. Yoksa kartopu gibi altında kalmak işten bile değildir.


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı

1 Ocak 2011 Cumartesi

2011’de Çocuklar İçin Dileklerim

Yeni yıl her zaman umutlara ve güzel şeylere açık olunan zaman dilimleridir. Ben de çocuklarımız için 2011 dileklerimi buraya sıralamak istedim.

2011’de her geçen gün iyice kördüğüme benzeyen eğitim sisteminin artık bir düzene girmesini  umuyorum. Aslında böyle bir umudun gerçekleşeceğini gösteren hiçbir belirti yok ama çocukluğun geri gelmeyen bir zaman dilimi olduğunu bilen birisi olarak bunun için acil adımlar atılmasını diliyorum.

SBS (Seviye Belirleme Sınavı) ucubesinin kalkması ve mantıklı bir sınav sisteminin gelmesi dileğiyle  diyerek ilk arzumuzu söylemiş olalım.

Çocuk ve yoksulluk. Hiç bir zaman biraraya gelmemesi gereken bu kavramlar biraraya gelmeye  başladı. Toplumdaki bu yoksulluğun en acıttığı grup olan çocukların bundan olumsuz etkilenmesi de sonuçlarını yakın zamanda gösterecek.

Çocukta yoksulluğun en büyük yansıması olan açlığın önlenmesi için en azından ücretsiz süt ve beslenmenin başlatılması gibi önlemleri bekliyoruz. Bunun aşılması için hemen bir şeyler yapılması da ikinci temennimiz olarak kayda geçsin.

Çocuğa yönelik şiddetin önlenmesine yönelik adımların minicik olmasına karşın kamuoyuna  yansıması kocaman oluyor. Kurulan ama işlerliği olamayan istismar önleme ekiplerinin gerçekten  çalışması ve bu konuda çalışanların ilk koşul olarak bu konuya adanmış olmanın gerektiğini  öğrenmeleri dileğimi de üçüncü dileğim olarak buraya yazayım.

Özelikle cinsel istismar mağduru çocuklara acil yardım sisteminin mutlaka ve hemen kurulması  gerektiğini de göz ardı etmemek bu konuda çalışanların ilk hedefi olmalı.

Suça sürüklenmiş çocukların sadece taş atan çocuklar olmadığını, asıl grubun tutuklu ve sanık olarak  cezaevinde yatan çocuklar olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Cezaevinde değil gerçekten rehabilitasyon merkezlerine olan ihtiyacın göz ardı edilecek bir boyut olmadığını ve Adalet Bakanlığı’nın önemli bir işi olduğunu yetkililerin öğrenmesi de diğer bir arzum.
                                                  
İmzalanalı 30 yılı geçmiş olan Çocuk Hakları Sözleşmesine uymanın gerektiğinin öğrenilmesi de bir başka arzum. Çünkü zannediliyor ki “bu Sözleşmeye uymak bir erdem ve iyi insanlar olarak uyum   yasaları çıkartarak çocuklarımızı ne kadar sevdiğimizi gösteriyoruz” düşüncesinden yöneticilerin  çıkması gerekiyor. Çocuk Hakları Sözleşmesinin hukuk metni olduğunun ve imza atan devletlerin taraf  devlet olarak buna uymalarının isteğe bağlı değil, bir mecburiyet olduğu bilinmek zorundadır.

Çocuk Hakları Sözleşmesinin herkes tarafından içselleştirilmesi dileğimle herkese mutlu yıllar.


Kaynak gösterimi: Polat, O., www.0-18.org, Başyazı