Sayfalar


ULUSAL İLETİŞİM AĞI

29 Ocak 2012 Pazar

Öğretmenin Mutluluğu


Eğitim kavramının önemini yaşamın her aşamasında görmek ve hissetmek mümkün. Bunu her kademede görüyoruz. Özellikle de nüfusun yarısından fazlası çocuk ve genç kategorisinde ise o zaman bu çok daha fazla ön plana çıkıyor. 

Türkiye işte tam da yukarıda saydığım tablonun yansıdığı bir ülke. Bu tabloda genç ve çocuklar her iki kişiden birisi olacak kadar büyük oranda yer kaplıyorlar. 

Kağıt üstünde de buna çok önem veriyoruz gözüküyor ama uygulamalara baktığımızda karşımıza çıkan bir yaz-boz tahtası.

Aslında eleştirirken bu denli fazla nüfusun hepsini kapsayacak ve de mutlu edecek çözümleri bulmanın çok da kolay olmadığının farkındayım ama bu denli de günlük çözümlerle bir yerlere ulaşılır mı?

Kuvvetle şüphedeyim, onu da söyleyeyim. 

Şimdi de sınıf geçme yerine ders geçme yönteminin uygulanacağını duyuyoruz. Aslında ilk anda kulağa çok da doğru gelen bir yöntem ama uygulamada bazı incelikleri de içeren bir uygulama bu.

Nedir? Öğretmenin yani öğreticinin özelliklerinin bu sistemin başarısında  belirleyici olduğu bir sistemden bahsediyoruz. O zaman öğretmenlere yatırım yapmanın zamanı geldi de geçiyor. Öğretmenleri hem daha donanımlı ve günceli yakalayacak şekilde yetiştirmeliyiz hem de onların tatmin olmasını sağlamalıyız. Bu da yaşam koşullarının düzeltilmesinden geçiyor.   

Bununla ilgili kadro sağlanmasıyla başlayan adımların daha da hızlı arttırılması ve odağına birey olarak öğretmenin mutluluğunun alınması gerektiğini belirtelim ve sömestr tatilinde bile eğitimden kopamadığımızı söyleyerek yazıyı bitirelim ve, süren tatilde çocuklara iyi tatiller dileyelim. 

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

22 Ocak 2012 Pazar

Sömestr Tatiline Girdik


Eğitim yılının yarısına girdik. Yine karneler 10 milyonu geçkin çocuğa dağıtıldı. Karneler her zamanki gibi bazen iyi bazense kötüydü. Çocuklar yaşamın renklerini öğrenmeye hem de skalanın bir çok farklı rengini böyle günlerde öğreniyorlar.

Milli Eğitim’in eğitim boyutunda önceliğinin yaşam boyunca işe yarayacak öğrenme tekniklerini ve de özellikle bilgiyi nerede bulacakları ile nasıl kullanmaları gerektiği temel felsefesine ulaşmaları olduğu,  hala pratik uygulamalara yansımış değil. Ancak, atılan bazı adımların görülmese de uzun dönemde  farklılıkları sağlayacağı söylenebilir.

Burada her şeyden önce sınav sistemlerinin sorgulanması ve değişmesi gerekiyor. Çok zor ve radikal bir adım olduğunun bilincinde olarak verdiği olumsuz etkilerinin bir an önce  bitirilebilmesi için mutlaka  doğru çözümlere yönelmek gerekiyor.

Bu denli genç nüfusa sahipken planlama yapılmaması, yakın gelecekte sayılarının milyonları bulacağı  diplomalı işsizlere yol açacak. Şimdi bile sayıları ciddi boyutta olan işsiz diplomalıların gelecekte çok baş ağrıtacağını görmek için falcı olmak gerekmiyor.

Sistem dışına itilmiş çocuklara bu dönemde kucak açılmasının umutlu bir boyut olduğunu söylemek gerekiyor. Şu anda sayıları sadece 50 de olsa bunun gelecek yıllarda geometrik olarak büyümesini umalım.

Atama bekleyen 20.000’i geçkin öğretmenin atanmasının gerçekleştirilmesi bence çok önemli. Çocuklarımıza eğitim verecek olan bu grubun koşullarının iyileştirilmesi göz ardı edilmemeli. Avrupa Birliği standardına ulaşmak istiyorsak burası başlangıç noktalarından birisi olmalı. Öğretmenin eğitiminin yanı sıra maaşları ve yaşam koşulları da mutlaka bakanın kavgasını vermek zorunda olduğu  konuların başında gelmeli. 

İkinci sömestrin çocuklar için daha parlak ve güzel renklerle bezeli geçmesini diliyorum.


Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

16 Ocak 2012 Pazartesi

Üst-yapıda Değil, Alt-yapıda Reform Gerekli


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına Fatma Şahin geldiğinden beri özellikle şiddet ve çocuklara yönelik söylemlerde güzel ve olumlu adımlar duyuyoruz. Aslında haksızlık da yapmamak gerekiyor. Sadece söylemlerde değil uygulamalarda ve kanunlardaki değişikliklere yönelik de umutlu çabalar var.

Ama bir de ama var çünkü alt-yapıda gerekli adımları atmazsanız, bu üst-yapı değişikliklerinin  kimseye faydası olmayacak. Belki kamuoyu bak ne güzel şeyler yapmaya çalışıyorlar diyecek ama  sonuçta işe yarar sonuçlarımız olamayacak.

Şu ana kadar geçen sürede Fatma Şahin aslında gerçekten bir şeyler yapma konusunda samimi ve istekli olduğunu belli eden bir tarz ortaya koyuyor ama dediğim gibi alt-yapıya el atmadan sürekli ve  işlevsel bir şey elde etmek mümkün değil.
   
Polisin şiddet uygulayanı elektronik kelepçe ile izlemesi, şiddet mağduru kadınların hemen yardım alabilmeleri, güç koşullardaki çocukların ailelerinin izlenmesi gibi kulağa çok hoş gelen ve olayların dışındakiler tarafından da çok güzel adımlar olduğu zannedilen bu projelerin aslında saman alevi kadar etkisi olacağını söyleyebiliriz.

Neden mi? Çünkü bunları yapabilmenin ilk koşulu insan kaynağı. İnsan kaynağı derken, konu hakkında bilgili meslek elemanları ve konuya duyarlı bir toplumsal atmosferden bahsediyoruz. Birincisi özellikle olmazsa olmaz bir boyut ve sosyal hizmet uzmanları, polis, sağlık personeli ile hukuk  mensuplarının bu konuda eğitilmiş olması gerekiyor.

Yani sadece konuya duyarlı olmak yetmiyor. Konuya duyarlı olmak bile şu anda bir çalışma yapılacak olsa çok da yüksek çıkmayacak bir oran gibi durmakta. Böyle bir çalışma sonucu yok ama bireysel yaklaşımların izlendiği bir çok olayda bunun saptanması böyle bir öngörüyü de beraber getiriyor.

Polisin, hakimin, savcının konuya nasıl baktığı çok önemli. Bakın daha konu hakkında bilgili olmalarına gelmedik. Sadece duyarlı olmalarından bahsediyoruz. Yani şiddet mağduru kadın gördüklerinde aileyi bir arada tutmanın ilk hedef değil, kadını tehlikesiz bir ortama götürmenin ilk kural olduğunu bilmek ve o düşünce boyutunu yakalamış olması gerekiyor. Çocuk içinde ilk koşulun tehlikeden kurtarma ve onun birey olduğunu kabul eden meslek elemanlarıyla çalışılması gerektiğinin bilinmesi gerekiyor.

Bununla ilgili hangi çalışmalar ve tespitlerin yapıldığını bilmiyorum ama bunun çok belirleyici olduğunu  söylemek gerekiyor.

Ancak, ikinci adım da çok önemli. Kurum bakımı adına elinizdekilerin mutlaka revizyondan geçirilmesi gerekiyor. Hiçbir kurumun ihtisaslaşması yok. Yani ensest mağdurları için ayrı, çocuk seks işcileri için ayrı, bağımlılar için ayrı kuruluşlarımız yok. Herkes birarada. Parasızlıktan gelen de, suça sürüklenen çocuk da aynı yerde.

Ama hiç olmazsa, yine de çocuklar için bir yerlerden bahsediyoruz. Mülteci çocuklar için bile yer var ama kaç ilimizde acaba kadın sığınma evi var? Son 3 yılda kaç tanesi kapatıldı? Bence bu soruların cevabının verilmesi gerekiyor. Güneyde büyük bir ilimizde var olan 25 kapasiteli bir kadın sığınma evinde her zaman en az 45 kişinin koridorlar dahil sığınmaya çalıştığını biliyor muyuz? Adını konukevi desek de yaşanan yerlerin standardının bunun çok uzağında olduğunu görüyoruz.

Demek ki bir an önce alt-yapıya eğilmek ve özellikle personeli hizmet-içi eğitimden başlayarak sertifika   eğitimlerine başlamak gerekiyor.

Haberdarlıktan başlayarak duyarlılığa oradan da bilgilenmeye doğru hedeflenen toplumsal bir  kampanyaya da ayrıca acil ihtiyaç olduğunu da belirtmek gerekiyor. 

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org 

7 Ocak 2012 Cumartesi

Çocuklar İçin Bir Ufuk Turu


Çocukların toplam nüfusun yaklaşık %50’sini oluşturduğu bir ülkede yaşıyorsanız, ne yaparsanız yapın öncelikli konularınız hep çocuk odaklı olmak zorundadır. Her ne kadar yönetenler ve karar vericiler   söylem ve kararlarında bunu göz ardı etmeye çok meraklı olsalar da toplum dinamikleri dönüp dolaşıp buralara kitleniyor.

Bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığ’ının çalışması olmayan bir 14 yıllık mecburi eğitim kanun tasarısnı  duyduk. Buradaki ilginçlik ya da daha doğru deyişle garabet, böylesine önemli bir konunun ait olduğu yerde çalışılmayıp konuyla ilgisiz milletvekilleri tarafından kanun tasarısı olarak meclise sunulması.  Herhalde sadece bizde görülecek bir durum.

Bunu şu anda tartışmayı gereksiz ve ciddiyetsiz buluyorum. Çünkü bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı’nın ciddi bir çalışması olmadan bu konuda konuşmak tek kelimeyle abes.

Bunun yanı sıra hala bazı olaylarda ağzımız açık kalabiliyor. Bolu’daki olay işte böyle bir olay. Neden böyle diyorum, çünkü 11 yaşında hamile olarak hastaneye gelen bir çocuğa, doktor tarafından yasal  makamlara bildirilmek yerine sanki normal bir hastaymışcasına rutin prosedür uygulanması garabeti, tekrar  söyleyeyim ancak bizde olur. 

Güç koşullardaki çocuklar sınıflamasına baktığımızda belki aklımıza bile gelmeyecek kategorilerden birisinin de hastanedeki çocuklar olduğunu söyleyeyim. İlk defa duyanlar için tanımlamak gerekir diye düşünüyorum. Hastanedeki çocuklar deyince kronik ve ağır hastalıktan dolayı hastanede kalan  çocukların eğitimlerinin sistematik olarak hastanede yapılmasından bahsediyoruz.

Bu durumda çok sayıda çocuk var ama kimse hala böyle bir sorun olduğunun farkında bile değil.

Son olarak ufuk turunu yeni bir tasarıdan bahsederek bitirelim. Evlenmeden önce tek günlük de olsa evlilik sertifika programının yapılmasından bahsediliyor. Bu küçük ama önmeli bir adım olarak bence kayıt düşülmesi gereken bir durum.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org

1 Ocak 2012 Pazar

Yeni Yıl Merhaba


Yeni bir yıla daha merhaba dedik. 2012 yılının nasıl olacağını bu yazıda değerlendirmek istiyorum. Önümüzdeki yılın çocuklar için nasıl bir yıl olacağına yönelik bir projeksiyon yapabiliriz.

Ekonomik açıdan zor bir yıl olacağını önümüzdeki verilerden anlamak çok zor değil. Kriz zaten kapıdaydı ve bu kriz gelecek yıl ekonomik açıdan zor boğazda olan herkesin üstüne çökecek gibi.

Yoksullukla başlayacak ve sürecek gözüken yılın çocuklar için bir çok şeyi kısıtlayacağını görüyoruz. Eğitim nasıl olacak diye baktığımızda ise şu tabloyla karşılaşıyoruz. Eğitimin, ezberci, günlük yaşamda işe yaramayan bilgilerle yüklenildiği, yabancı dil öğretemeyen sistem sadece test çocuğu kıvamında   bir çocuk profilini sürdürecek gibi. Eğitim reformu için daha bekleyeceğiz gibi gözüküyor.

Çocukların katılım hakkı zaten yoktu. Önümüzdeki yılda var olacağına dair ufukta herhangi bir işaret gözükmüyor.  

Güç koşullardaki çocukların durumuna baktığımızda ise şöyle bir tablodan bahsedebiliriz. Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında, şiddeti ama kadına yönelik şiddeti çok konuştuk. Her geçen gün artan, önlemlere  rağmen olayların hala yaşandığı bir süreçte çocuklara yönelik şiddetin biraz arka planda kaldığını görüyoruz. Suça itilen çocuklardan birinci derecede sorumlu olan Adalet Bakanlığı’nın hala hiçbir şey yapmamaktaki inadını görüyoruz.

İyimser olmamıza neden olabilecek şeylere baktığımızda, bu konulardaki bilincin artmasına bağlı olarak konuların görünürlüğünün medyada artmış olmasını sayabiliriz. Ancak, medyanın bu haberleri yaparken olayı nasıl yansıtmasının uygun olacağına dair eğitime ihtiyacı olduğunun da bir kez daha altını çizelim.

Konuyla ilgili bakanlıkların başına aktif ve eskilerine göre bir şeyler yapmayı isteyen kişilerin atanmasının da olumlu yansımalarını görmeyi umduğumu belirteyim.  

Çocukların sağlığına göz attığımızda tedavi edici hekimlikte hizmete ulaşırlığın olumlu boyutunu göz ardı etmeyelim. Ama buna karşın koruyucu hekimliğin unutulma boyutuna geldiğini söyleyelim ve olumsuz sonuçlarının çok yakın gelecekte görülebileceğinin de altını çizelim.

Sonuç olarak, çocuk hakları açısından çok parlak bir yıl beklemediğimi ama geçtiğimiz yıla göre biraz daha parlak bir yıl geçirmeyi umduğumu söyleyerek, gelecek yılın projeksiyonunu yaptığım yazımın sonunda herkese mutlu, sağlıklı ve başarılı bir yıl diliyorum.

Kaynak gösterimi:  www.0-18.org